'Yerli ve milli milletvekili' meselesi (2)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Yıllar yılı “Yerli malı yurdun malı, her Türk onu kullanmalı” sloganı eşliğinde yerli malı veya daha sonraki yıllarda da, “Tutum, Yatırım ve Türk Haftası” adı altında memleket sathında çeşitli etkinlikler düzenlediğimizi geçen mektubumda belirtmiştim; nitekim bu coşkulu kutlamaların faydasını fazlasıyla görmüş olacağız ki, her yıl aralık ayında bu işe aynı minvalde devam ediyoruz.
Aslında son zamanlarda yılın neredeyse her gününü, hemen her haftasını dilim dilim parselleyip, böylece kimine analar, babalar, sevgililer günü, kimilerine de mesela orman haftası, müzeler, engelliler, turizm, yaşlılar, Yeşilay, vergi, sağlık, insan hakları ve demokrasi, Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası gibi daha bir sürü falan feşmekan adlar altında neredeyse senenin elli iki haftasını bir taraftan kardeşçe bölüp bölüştürürüp, diğer yandan da güftesi, Enis Behiç Koryürek; bestesi Erol Sayan’a ait rast makamındaki “Geçsin Günler Haftalar, Aylar Mevsimler Yıllar...” şarkısını arada bir terennüm ederken, geriye, maziye dönüp baktığımızda acaba gerçekten de geçip giden, üstelik taklacı güvercinler misali havada kırk türlü taklalar da atsak bir daha asla eşiğinden dahi geçemeyeceğimiz şu “zaman” denen şeyin kadrini kıymetini milletçe bilebildik mi?
No!
Bilemedik; zaten özellikle şu son dönemlerde memleketin hemen her köşesinde, neredeyse her bucağında birbirinin peşi sıra gelişen can sıkıcı, isot acısı olaylar nedeniyle hani deyim yerindeyse milletçe feleğimizi hepten şaşırmış durumdayken, üstelik her geçen günün ardından biraz daha içinden çıkılmaz bir bataklığa doğru sürüklendiğimiz halde, yine de aynı inatla, aynı “NATO kafa NATO mermer” zihniyetiyle içine daldığımız, ben, sen, o, öteki, beriki, diye diye birbirlerimizi dışlayıp, bir bakıma sanki birer “öcü” görürken, diğer yandan da nihayet gele gele ne yazık ki her Allah’ın günü peşi sıra hesapça “tazı” misali koşuşturup durduğumuz ve ne hikmetse bir türlü yakalayamadığımız “birlik, beraberlik, kardeşlik” hikayesine sil baştan sarıldık!
Ülkemizin bilmem kaç kilometrekarelik topraklarında şu kadar milyon “vatandaş”lar olarak her birimizin bilhassa “yaşam hakkı” zaten hani çok affedersiniz amiyane deyimiyle sapına, köküne kadar “hukuk devleti” olan anayasımızın hesapça “teminat”ı altında ama, bu teminatın günlük yaşamımızda, pratikte sadece laf ola beri gele kabilinden öteye gitmeyip, hatta kelimenin tam anlamıyla “sözde” kaldığı için iki yakamızın bir araya gelmediğini, özellikle şu son günlerde gelişen acı olayların gölgesinde hep beraber bir taraftan maalesef yaşayıp izlerken, öte yandan da içine daldığımız bu çıkmaz sokaklardan kurtulmanın “çare”lerini ne hikmetse tüm “dahi”liğimize rağmen bir türlü bulamadık, bulamıyoruz!
Neden?
Çünkü “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” denen zelil ruh halimizin girdaplarında dolanıp, aynı zamanda da nalıncı keseri gibi hep kendimizden yana yontan birer “ustabaşı” kimliğimizle, meselelerimizi güya çözmek isterken, yanlış yollara saptığımızın farkına bunca yılın ardından ne yazık ki hâlâ varamadık!
Varamadık, varamıyoruz zira kendi kapımızın önü çerden çöpten, pislikten geçilmediği halde, bunu görmezlikten gelip, dahası da “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” pişkinliğiyle el aleme temizlik dersi vermeye kalkıştığımız için, bir zamanlar “yedi düvel”i kışkışlayıp kovaladığımız bu diyarlara şimdilerde elhamdülillah Müslüman’ından, bilumum “gavur”larına varıncaya kadar neredeyse yetmiş yedisinin üşüşmesini önleyemeyip, böylece uluslararası arenada bitli başımıza olmadık işler açtığımız şu günlerde, acaba aklımızın başımıza gelmesi için illa da tepemize bir saksının düşmesi mi gerekiyordu ağparik!
Öyle ya da böyle! Acı olan gerçek şu ki, saksı düştü ve maalesef kelimiz ortaya çıktı!
Şimdi kelimizi örtecek “derman” bulmak gayretiyle bu işin “usta”sının önderliğinde yola çıktık, bunun için elimizdeki fenerle Diyojen misali gündüz gözüyle memleket sathında “yerli ve milli” tamı tamına “beş yüz elli milletvekili” aramakla meşgulüz; yolumuz, bahtımız Allah’ın izniyle inşallah açık olur Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30