İfade özgürlüğü, bütün özgürlüklerin anasıdır!
Fotoğraf: Envato
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, dün gece Diyarbakır’da gözaltına alınarak İstanbul’a getirildi. Suçu, “terör örgütünü övmek!”
CNN’de, “Tarafsız Bölge” programında Tahir Elçi, “PKK’nin terör örgütü olmadığını” söylemiş, Ahmet Hakan ve programın diğer katılımcıları da Tahir Elçi’ye karşı çıkmış, “PKK’nin terör örgütü olduğunu” savunmuşlardı!
Bu, açık bir tartışmadır ve bu tartışmada karşılıklı görüşler ifade edilmiştir. Ama Bakırköy Savcılığı, bu tartışmada Tahir Elçi’nin “Terör örgütünü savunduğunu” öne sürerek, yakalama ve gözaltına alma kararı çıkarmıştır.
Oysa Başbakan Davutoğlu, her vesileyle meydanlardan “Türkiye artık eski Türkiye değil. Silahlı olmamak kaydıyla her görüş özgürce tartışılmaktadır. Ne söylemek istiyorsanız hiçbir kısıtlama olmadan söyleyin...” diye bas bas bağırıyor.
Dahası, bir hafta önce, Doğu Perinçek’i “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” dediği için cezalandıran İsviçre mahkemesinin kararını ifade özgürlüğünün ihlali olarak gören AİHM kararı “örnek karar” olarak övgülerle göklere çıkarılmıştı!
Ama Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Tahir Elçi, “PKK terör örgütü değildir” diye fikrini ifade ettiği için derdest edilip (Yürürlükteki avukatlarla ilgili gözaltına alma kural ve yasaları bile açıkça ayaklar alınarak) gözaltına alınmaktadır! Sanki Tahir Elçi, “Tarafsız Bölge” programında silahını çekip herkesi “PKK terör örgütü değildir” demeye zorlamış gibi!
İşin ilginci CNN’in “Parametre” programındaki, ifade özgürlüğünü savunmakta tereddüt göstermeyen (En azından izleyebildiğim kadarıyla) gazeteci konuşmacıları da Elçi’nin derdest edilip göz altına alınmasına karşı çıkarken, sözlerinin ifade özgürlüğüne sığınarak savunulamayacağını da öne sürmeyi unutmamışlardır! Çünkü Türkiye’nin içinden geçtiği koşullar bunu gerektirirmiş!
Eğer özgürlükler her şeyin yolunda gittiği dönemlerde savunulacak ama ortam sertleştiğinde askıya alınacaksa, o zaman özgürlüklerin yasalara geçmesine, bir hak olarak tanınmasına ne gerek vardır? Tersine özgürlükler tam da at izinin it izine karıştığı, egemenlerin sözcülerinin ve propagandasının halkın kafasını karıştırdığı koşullarda gerçekleri söyleyebilme hakkını tanıdığı için değerlidirler. Bu yüzden bu koşullarda “İfade özgürlüğünü kullanma doğru değildir” yaklaşımı aslında ifade özgürlüğünün reddedilmesidir!
Eğer sorun sadece Tahir Elçi’nin gözaltına alınmasıyla sınırlı olsa elbette bunu savcılara, emniyete bağlar geçebilirdik. Ancak ifade özgürlüğünü ayaklar altına alma tutumu çok daha yukarıdan başlamaktadır.
Eskileri bir yana bıraksak bile; Cumhurbaşkanı önceki gün, Saray’daki “12. Muhtarlar Toplantısı”nda Almanya Başbakanı Merkel’e mektup yazan yüz dolayındaki akademisyeni hedefe koydu. Akademisyenlerin Türkiye ziyareti öncesinde Merkel’e “Bu koşullarda Türkiye’ye gelirseniz seçimde iktidara destek vermiş olursunuz” diye mektup yazarak, suçu sadece düşündüklerini söylemekten ibaret olan akademisyenlere Cumhurbaşkanı Erdoğan “güruh” dedi: “markurt” (millilikten uzak) olmakla, “5. Kol” faaliyeti (içeriden yapılan casusluk, ajanlık) göstermekle suçladı. Ki, Cumhurbaşkanının bu suçlamasını “suç duyurusu” olarak görüp harekete geçecek savcılar ve rektörler de çıkacaktır!
Yine Ankara Katliamı sonrasında Ankara Savcılığı ve 6. Sulh Ceza Hakimliğinin “yayın yasağı”nı da ”ifade özgürlüğü ihlali”, ifade özgürlüğünü bir biçimi olarak, basın ve halkın haber alma özgürlüğünü çiğnemesi olarak yaşadık.
Kısacısı; IŞİD’in Ankara Katliamı, HDP’nin mitinglerinin basılması, binalarının yakılıp bombalanması, Hürriyet’e baskınlar, gazetecilerin tehdit edilmesi, işlerinden attırılması,...ve nihayet iki gündür TV kanallarında yayımlanan İsmail Saymaz’ın Kırşehir’deki Gül Kitapevi’nin basılıp yağmalanıp, yakılmasını gözler önüne seren haberindeki vahşetin görüntüleri, devletin en yüksek makamlarından başlayıp savcılara, emniyete gelen ifade özgürlüğünü tanımamanın tabanlarında Vandalizm’e dönüşmesidir.
En tepeden başlayan; ifade özgürlüğünü yok sayan, hoşlarına gitmeyen her sözü, her yazıyı bahane ederek karşılarındakileri “darbeci”, “terörist”, “terör örgütü destekçisi” olarak hedefe koyan zihniyet, ülkedeki antidemokratik uygulamaların, diktatörlük heveslerinin, katliamların, Türkiye’yi kaosa sürükleyen politikaların da temel dayanağıdır.
Bu yüzden ifade özgürlüğü, sadece bir düşünceyi ifade edip etmeme özgürlüğünden çok ötedir; bütün özgürlüklerin de anasıdır!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00