22 Ekim 2015 00:17

Ağırlaşan koşullar ve mücadele azmi!

Ağırlaşan koşullar ve mücadele azmi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İçinde bulunduğumuz koşulların hemen herkes tarafından kabul edilen özelliği; son on yılların en ağır, en yaygın ve sistematik saldırılarına sahne olmakla kalmayıp toplumsal karakterdeki çelişkilerin daha kapsamlı ve yıpratıcı çatışmaları da içerecek şekilde sertleşmesine gebe olmasıdır. Neden kimilerince sanıldığı üzere “yönetim boşluğu” değildir. Yönetenler “sivil yaşam koşulları”nı, en militarist yöntemlerle, terör estirerek, uluslararası bir terör organizasyonu olan IŞİD-Nusra-Ahrar-ül Şam çeteleriyle iş birliği içinde ve onları da Türkiye’nin tüm ulus ve ulusal topluluklardan emekçilerinin ve ilerici-demokrat ve devrimci kesimlerinin üzerine salarak sabote ediyor; siyasal toplu süikastlar ve toplu gözaltılar dahil terörle halkı/halkları sindirmeye; teslim almaya ve yaşamından bıkacak denli umutsuzluğa sürüklemeye çalışıyorlar.  Bu çok açık, ve uzunca tahlilleri gereksinmeyecek denli de nettir! Başında tarihimizin olduğu ölçüde uluslararası ölçekte de sıralamaya girebilir bir diktatörün bulunduğu dar bir grup, yeni palazlanmış ve saldırgan sermayenin temsilcisi açgöz ve zorba bir kast ülkeyi kasıp kavuruyor. Yönetim politikası mafya-kontrgerilla taktikleriyle uygulanıyor ve muazzam bir propaganda tekeliyle binlerce yalan aynı gün-aynı saatlerde onlarca kanaldan, onlarca gazete ve on binlerce kapı kulu yalaka tarafından halkın üzerine boca ediliyor. Burjuva despotik-militarist yönetim, ülkenin yağmalanmasından edinilmiş olanıyla birlikte uluslararası kara para trafiği desteğinde rant dağıtımıyla takviyelidir, ve din tüccarlığından sabıkalı yönetici kastın, mali-siyasi çıkarlarına bağladığı burjuva, küçük burjuva, hayli genişçe orta kesim, küçümsenemez bir işçi-emekçi kitlesi ve iktidar çetelerine karşı çıkan kim varsa kanını akıtmayı  inanç haline getirmiş sokak  serserilerinin desteğine sahiptir.  Sadece bu da değil, ülkenin ve Ortadoğu-Kuzey Afrika bölgesinin sahne olduğu kitlesel katliamlarla iç içe sürecin tüm Batılı ve Doğulu büyük güçlerinin çıkarlar çatışmasından, kendini satarak yararlanma rezilliğinin lanetli bir karşılığı da bulunuyor. ABD, Fransa ve Almanya’nın ikiyüzlü politikaları, günümüzün en zalim ve kitle katliamlarından kaçınmayacak denli alçak yönetimlerine dayanacakları bir “sırt” oluşturuyor. Petrol ve doğal gaz kaynaklarına, zengin maden yatakları ve ‘değerli taş’ rezervlerine, ve olası en geniş pazarlara konma hayaliyle tutuşan emperyalistler, uşaklarından olabildiğince yararlanmak üzere halkların kanının akıtılmasına “resmi taziyeler”le destek çıkıyorlar. Suriye’yi kitlesel yıkım, katliam ve insan çölüne çevirenler el birliğiyle “mülteci paylaşımı” pazarlıkları üzerinden petro krallara, sultanlara, diktatörlere destek vermekten geri durmuyorlar. Hollande, Merkel ve Stoltenberg’in Türk tiranının sırtını sıvazlamalarıyla sözde liberal tekel demokrasisinin çirkef yüzü bir kez daha ortaya çıktı. Emperyalistler ve iş birlikçi gerici iktidarlar için demokratik özgürlük ve insan hakları değil, çıkarları söz konusudur; ve her vesileyle dile gelen onlardır.
Gerici kampın bu durumu, bize, sömürülen ve ezilenlerin, baskı altında ve haklarından yoksun tutulanların, sosyal hakları gasbedilip politik özgürlük taleplerine tank-top-TOMA-bombardıman uçaklarıyla yanıt verilenlerin en geniş, en kararlı, en mücadeleci ve örgütlü kitlesel hareketinin tek alternatif olduğunu gösteriyor. Onlarca yıldır demokratik ulusal-siyasal hakları için direnen Kürtler başta olmak üzere halkın mücadele içindeki kesimlerinin, bütün kararlı tutumlarına ve boyun eğmez direnişlerine karşın, henüz bu iktidarı alaşağı edecek düzeyde örgütlü ve güçlü olmayışı, Tiran ve kuklasının başını çektiği dikta yönetiminin önemli bir avantajını oluşturuyor. Bu avantajı onların ellerinden almak, açık ki halk kitlelerinin ancak daha geniş kesimlerinin örgütlü birliğine dayanan bir mücadelenin geliştirilmesiyle mümkün olacaktır. Birikmiş ve birikmeye devam eden halk öfkesinin düzeyi dikkate alındığında, yaşamı ateşe atılarak denenen işçi-emekçi kesimlerin “kendi kendine konuşma” sınırlarını aşmaya yol alacakları bir döneme doğru gidildiği söylenebilir. Tiran ve avanesinin devlet teröründe ısrar etmelerinin nedeni de budur. Bölgemizin en demokratik kitle (ulusal-halkçı) kalkışması olan Kürt direnişini boğmaya onca kararlı olmalarının nedeni buradadır. Sömürülen ve baskı altında tutulan yığınların zulme karşı uyanmış ve uyanış halindeki kesimlerinin önünü keserek onlarla geriden gelenlerin arasına duvar çekme politikasının onca gaddarca uygulanışının sebeb-i hikmeti budur! Alevileri, Kürtleri-HDP’yi, devrimcileri ve komünistleri “hedef alın!” talimatı yayımlayan Orta Çağcıl karanlığın temsilcisi cani mangalarıyla toplu öldürümleri devreye koymalarının nedeni, giderek büyüyen halk muhalefetidir. Katlederek, ezerek, dağıtarak, korku salarak yönetmeye; iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bölgeyi kana boğma politikalarının cani temsilcilerine ve halkların eli kanlı düşmanlarına bu fırsatı tanımamak için, sorunların ağırlığı altında ezilmeyen bir kararlılık ve birleşik güçler mücadelesi gerekiyor. Bunu başarmalıyız, başaracağız!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa