Zihniyet değişmedikçe!
Fotoğraf: Envato
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le Moskova’da görüşmesi, Rusya’nın Suriye krizinde aldığı inisiyatif olduğu kadar, Suriye’de iç savaşa son verilmesi için yapılan girişimlerin geldiği aşamanın da “gösterisi” oldu.
Esad’ın Moskova ziyareti;
1-) Rusya’nın Suriye’de batının destek verdiği Esad karşıtı güçleri de kapsayan hava saldırılarını, ABD ve müttefiklerinin itirazlarını umursamadan etkin biçimde sürdürdüğü,
2-) Şam-Halep yolunu açmak ve Halep’teki muhalif güçleri bozguna uğratarak, sadece askeri değil psikolojik bakımdan da stratejik önemde bir zafer kazanmak için, İran, Hizbullah ve Suriye ordusunun; Rusya’nın hava desteğinde başlattıkları kara harekatının sürdüğü,
3-) Suriye, İran, Irak ve Rusya’nın bir blok olarak hareket etmek üzere anlaştıkları ve bu anlaşmayı ortak “istihbarat paylaşım ofisi” oluşturacak kadar ileri götürdükleri,
4-) ABD ve batılı emperyalistlerin, Rusya ve İran’ın “krize siyasi çözüm bulmak” için (Esad rejimiyle dirsek temasında) savundukları, “Esadlı bir geçiş süreci” önerisine hayli yakın (Türkiye de bu öneriyi destekliyor) bir öneri oluşturarak Rusya’ya sundukları koşullarda gerçekleşmiş olması, Esad-Putin görüşmesini diplomatik bakımdan da ayrıca önemli kılacak mahiyetiydi.
Esad-Putin görüşmesinden sonra Putin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suudi Arabistan Kralı’nı arayarak “bilgi vermesi” elbette ki dikkat çekiciydi. Ama Türkiye ve Suudi Arabistan’a gösterilen “ayrıcalığın” bugün Viyana’da yapılacak görüşmelerde de gösterildiğini görüyoruz. Çünkü Viyana toplantısına, ABD ve Rusya dışişleri bakanları yanı sıra sadece Suudi Arabistan ve Türkiye’nin dışişleri bakanları katılacak!
Bu da Viyana toplantısına, ABD ve Rusya’nın kendi blokları adına katılırken Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Suriye’deki Cihadçı gruplar üstünde bir etkiye sahip (onları destekleyen ya da onlarla konuşabilen) ülkeler olarak çağırıldığını söylemek bir abartı olmaz. Bunun da Türkiye için iyi mi, kötü mü olduğu tartışmalıdır!
Suriye üstünden bölgede çıkar peşinde olan emperyalist güçler ve bölge gericilikleri bölgenin haritasını yeniden çizmek için kollarını sıvamışken, Türkiye’nin Başbakanı hâlâ “eski durduğu yerde durmakla” övünüyor. Üstelik de eski durdukları yerde bile duramadıkları halde!
Suriye’deki geçiş süreci ile ilgili olarak, daha bir ay önce, Putin’i ziyaret eden Erdoğan, dönüşünde “Esadlı bir geçiş sürecine evet diyoruz” demişti. Ne var ki Davutoğlu, “Böyle bir şey söz konusu değil” diye diklendiği için bu söz unutulmuştu. Ama bugün yapılacak Viyana toplantısı öncesindeki açıklamalardan biliyoruz ki, Türkiye “Esadlı geçiş süreci”ne “evet” demiştir. Ama Başbakan Davutoğlu iki gün önce bile, “Bu Esadlı geçiş süreci değil, Esad’dan kurtulma süreci”, “Biz eski durduğumuz yerde duruyoruz” diyerek, ayak sürümeye devam edeceğini de gösterdi. Dahası, Türkiye Suriye’deki iç savaş konusunda zorlanarak adım atsa da Rojava konusunda eski “durduğu yerde”, bağnaz çizgide durmaktadır. Üstelik de ABD ve Rusya’nın PYD ve YPG’yi terör örgütü saymamayı da aşarak, onları “müttefik” ilan ettikleri, YPG’ye IŞİD’e karşı savaşmak üzere silah vermeye de başladıkları koşullarda! Rusya ise, bir adım daha atarak, “PKK’nin terörist örgüt olmadığını” da söylemeye başlamıştır!
Bölgedeki halkların acıları büyüktür. İç savaş, terörist saldırılara son verilmesi, bölge halklarının en acil talebi halindedir. Ama aynı zamanda bu acıları ve talepleri de istismar etmek üzere bölgede oynanan emperyalist oyun, bölgenin haritasını emperyalistler arasındaki yeni oluşan güç dengeleriyle uyumlu olarak yenilemeyi amaçlamaktadır. Ama yeni Osmanlıcı Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin yönettiği Türkiye, “PKK terörist, PYD ve YPG onun uzantısı oldu için teröristtir” genellemeleriyle, kendisini yalnızlaştırırken ülke içinde Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışmasını teşvik eden bir politikada ısrar etmektedir.
Bu yüzden de Erdoğan-Davutoğlu ikilisi nasıl ki geçmişte Esad’ı devirmek için mülteci akınını kışkırtarak altında kaldılarsa, bu sefer de “Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını önleyelim” derken bölgenin haritasını yeniden çizen emperyalistlerin çıkaracağı ağır bir faturayla da karşı karşıya kalabilecekleri görünmektedir. Çünkü dış politikalarına da iç politikalarına da yön veren zihniyet değişmemiştir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00