24 Ekim 2015 00:51

Cehaletin toplumları kandırma gücü

Cehaletin toplumları kandırma gücü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen gün bir TV kanalında biri gazeteci biri profesör, iki AKP övücüsünün sohbetini dinlerken içim kan ağladı. Belli ki kanal da, kanalda konuşanlar da objektiflikten uzak ve fevkalade yanlı. Buna bir diyeceğim yok, ama eğer söylenenler doğru ve gerçek olsa idi programı dinlemeye değer dahi bulabilirdim. Zira, tüm siyasi partilerinkiler gibi AKP yandaşları da camın arkasında anlamlı ve doğru şeylerden söz ederek partiye hizmet ediyor olabilir. Gelin görün ki, iş öyle değil, iki konuşmacı da hamaset adına, hem de oldukça teknik bir alanda, tam anlamı ile gerçek dışı ifadelerde bulunarak, kafalarına göre,  halkı iknaya yeltenmeye kalkışmışlardı. 

Konuştukları, AKP’nin 13 yıllık icraatının iktisadi alanda yaptıklarının çok yüzeysel ve yalan yanlış analizinden ibaret idi. Konuşmacılara göre, AKP’nin çok önemli icraatı, kendi dönemlerine dek Türkiye’yi baskı altına almış olan ve Türkiye’ye direktifler yağdıran IMF’yi elinin tersi ile kovması imiş! Hemen meselenin aslına girelim ve bu dostların söylediklerinin gerçeği ne derece yansıttığı veya çarpıttığını tüm açıklığı ile görelim. 

Birincisi, Türkiye IMF ile toplam olarak 17 stand-by anlaşması yapmış, bunların hemen hepsi dönemin siyasetçileri tarafından ıskalanmış, bunlardan sadece üçü sadakatle uygulanmıştır. Birincisi, DB-IMF’nin Türkiye ile 1958 moratoryum sonrası yapmış olduğu stand-by anlaşmasıdır. Dikkat edilirse, bu anlaşma sağ kesimin ilk iktidara gelişinin sekizinci yılında yapılmıştır. Anlaşmayı yapan, Türkiye’yi iflasa sürükleyen Celal Bayar ile Adnan Menderes yönetimindeki Demokrat Partidir. Demokrat Partinin ulusa açtığı çok partili demokrasi liberalizmi! Oysa, 1923-1949 arasında, kıtlıktan ve savaşlardan çıkmış olan ülke bir de Dünya Paylaşım Savaşı badiresini zor bela atlatırken hiçbir dış anlaşma yapmamıştır. Zaten IMF’nin kuruluşu da 1944 yılıdır.    

Yıl 1979, Türkiye yine bir döviz krizi ile karşı karşıya, üstelik de dünya artık finansal aşamaya evriliyordu. Yine IMF bir program verdi Türkiye’ye. Bu program da acı ilaç içmeyi gerektiriyordu. Hatta, planlama müsteşarı olarak Özal’ın ABD’den Demirel’e gönderdiği bir mektupta “Biz bu programı uygularsak sonumuz idam olur” mealinde bir not yazmış olduğu da söylenir. Özal’ın büyük değişim dediği ve halklara büyük reform olarak yutturulan bu acı ilaç programı ancak askeri darbe baskısı ile uygulanma aşamasına geçirildi. Türkiye’ye yedirilen Özal kafalı liberalizmi!  

2000 yılına gelene dek IMF ile çok sayıda çeşitli temaslar olmuş ve stand-by anlaşmaları yapılmıştır, fakat hemen bunların hiçbiri tam olarak sadakatle uygulanmamıştır. 2000 yılına geldiğimizde büyük borç stoku ve iç ve dış açıklar nedeniyle 1999 yılda IMF ile bir izleme anlaşması yapıldı ve 2000 yılında stand-by anlaşmasına geçilerek IMF’nin sıkı denetimi sağlandı. Bu durum, tabiatıyla, acı bir durum idi ve toplumun büyük kesimlerine yıkım getiriyordu. Politik olarak her toplumsal yıkım programı, başka açıdan sistemi meşrulaştırıcı politika ile desteklenir. Bu aşamadaki darbe sivil nitelikli oldu ve AKP eli ile sadaka aldatmacalığına sürüklenen toplum IMF programını büyük bir sadakatle, hatta belirli dönemlerde IMF’ye raporlar dahi vererek, zamanla programda bazı değişiklikler “rica ederek” uygulamıştır. Evet, sonunda IMF ile doğrudan ve hükümet düzeyinde ilişkimiz bitmiştir. Belki de, IMF’nin istediği bu olmasın; IMF ile görünürde bitmiş olan ilişkimiz IMF’nin temsil ettiği finans kapitalle de, en azından Çin’in yapabildiği gibi, bitmiş midir, yoksa daha da güçlenmiş midir! İşte akıl fıkdanı alimlerin anlayamadığı nokta burasıdır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa