25 Ekim 2015

Dört kadın dördü de aydın mı aydın

Ekranda dört kadın. Birinin dediğini diğeri farklı cümlelerle yineliyor, onu bir başka farklı cümlelerle yineleyen öbür diğeri sözü kapıyor. Gözlerim okuduğum kitapta, kulağım dört kadının konuşmasında: Türkiye değişiyor; kadınlar kamusal alanda konuşuyorlar, tartışır görünüp aynı şeyleri söyleseler de erkeklerden farklı olarak uzlaşma, daha doğrusu farklı notalardan tek seslilik örneği sergiliyorlar. Erkeklerin yerini ve rolünü dört kadının kapmış olmasından gurur duyar gibi oluyorum. Kadın dünyası erkek dünyasının yerini alıyor; erkek düşüncesini kadınlar temsil etmeye başlamışlar…Yeni Türkiye gerçeği! Erkek yerine kadın, daha inandırıcı bir yerleştirme… Dört kadın ekranda aydın olmanın ölçütlerini anlatır görünüyor, bir şey anlatmadan kendilerince Türkiye’de aydın sayılmamaları gerekenleri işaretle,  eski Türkiye’nin aydın diye bağrına bastıklarını ve modasının geçtiğine inandıkları  solcuları kötü örnekler listesinin baş sıralarında dillendiriyor,  kendilerini yeni Türkiye’nin yetiştirilmiş aydınları olarak çaktırmadan selamlıyorlar .
Ekrandaki dört kadın kendileriyle özdeşleştirdikleri yeni Türkiye aydınlarının bizlerinkinden (eski Türkiye aydınları) farklı  entelektüel birikimlerine sırtlarını dayamış, güçlü sandıkları özgüvenleriyle iktidarın ve iktidar övgücülerinin söylemlerini, bu söylemleri hiç sorgulamadan kendi bilmişlikleriyle derinleştiriyor görünüp aynen aktarıyorlar. Eski Türkiye ve yeni Türkiye aydınları arasındaki fark ekrandaki dört kadının konuşmalarında belirginleşiyor. Eski Türkiye’de iktidarı hiç eleştirmeden, toz kondurtmaksızın övebilme sanatına erişmişlere aydın denmez, işbirlikçi veya çanak yalayıcı ya da çıkarcı, en kibarı dönek gibi sıfatlarla anılırlardı. Yeni Türkiye’nin aydın kurgusu eskiyi ters-yüz etmiş: İktidarı hiç eleştirmeden, toz kondurtmaksızın övebilme sanatına erişebilme yolunda ilerleyen yeni yetmelere çırak aydın; iktidarı hiç eleştirmeden, toz kondurtmaksızın övebilme sanatına erişenlere aydın; iktidarı hiç eleştirmeden, toz kondurtmaksızın övebilme sanatının incelikli derinliklerinde tek çeşitten çeşitlemeler yapabilenlere ise üstat aydın deniyor. Bu sanat dalının görsel kurgusundaki en imrendirici ve yaratıcı yerleştirme ise ekranda dört kadın algısı. Üç kadın olsa teslis, yani üçleme fikriyatı, Hıristiyanlığa referans olacaktı; dört kadın ise saf  İslam.
Dört kadın yerleştirmesinin çağrıştırdığı zenginler sofrası hayaline dalar gibi olurken, gür bir ses 12 Eylül ve 28 Şubat’ta nerede olduğumuzu soruyor. Sorgulanan ben değilim ama sorgulanan soyut kalabalığın içinde kendimi görür gibi oluyorum. Dört kadının işaret ettiği eski Türkiye’nin modası geçmiş aydınları arasına kendimi katmışım; düşüncelerimi sorgulanan soyut kalabalığın varsayımsal söylemleri arasında algılıyor ve kendimi sorgulananlardan sayıyorum. 12 Eylül’de ben buradaydım, siz neredeydiniz? 28 Şubat’ta ben yine buradaydım. Tanklar Sincan’da yürütülürken TV kanalındaydım, sanırım Ahmet Hakan’ın programlarında. Eleştiriyor, kınıyordum. Baro Başkanıydım; o dönemde baro yönetiminin arkasına sığınmış ve sinmiş sessizlerden şimdi sizin saflarınızda kahramanlık gösterileri yapan yalancı pehlivan siyasetdaşlarınıza, hatta ekrandaki dört kadına sorun. Eski Türkiye’de 12 Eylül ve 28 Şubat muktedirlerini yargılattırmadık ama meşruiyetlerini sorgulattırdık. Yeni Türkiye’de ise 12 Eylül ve 28 Şubat muktedirleri önce yargılanır gibi oldu; sonra yeni Türkiye kurucuları kandırıldıklarını anladılar, 12 Eylül ve 28 Şubat muktedirlerini yargıdan çekip aldılar, meşrulaştırıp kahramanlaştırdılar. Ben buradayım, siz neredesiniz?
Eski Türkiye’de ve yeni Türkiye’de manzara aynı manzara.
Değişen, yeni Türkiye’de kimin nerede olduğu.
Ben yine buradayım.
Siz şimdi neredesiniz? Ekrandaki dört kadının kulaklarına ne demeleri gerektiğini fısıldatın, onlar farklı notalardan tek sesli açıklayabilme sanatının inceliklerinde aydın adımlarıyla ilerliyorlar, sizin kadar olamasa da çok iyi meram anlatırlar.

Evrensel'i Takip Et