Siyasetin faşizan yansımaları
Fotoğraf: Envato
Demokrasinin kötüler arasında en iyi yönetim rejimi olduğu söylenir. Halkın sandıkta tecelli eden kararının kutsal olduğu söylenir. Siyasi arenada koalisyonların istikrar bozucu verimsiz yapılar olduğu söylenir. Milletvekillerinin seçilmişler olup, atanmış olarak nitelenen bürokrat kadroya göre daha üst düzey yetki ile donanmış olması hasebiyle mutlak yetkili olduğu söylenir. Halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanının partili olmasının istikrar sağlayıcı olduğu söylenir. Söylenir de, bunların hepsi aslında siyasal arenada faşizan talep ve söylemlerdir ve demokrasi olarak bilinen ve kötüler arasında en iyi olarak nitelenen siyaset sistemini kötüler arasında en dibe çeken ve en kötü yapan azgın taleplerdir. Zira tüm talepler bir arada ya da ayrı ayrı yönetimi despotluğa sürükleyen ve demokrasi ile uzaktan yakından alakası olmayan söylem ve taleplerdir.
Demokrasinin özü, çoğunluğun her durum ve kararda tek söz hakkı sahibi olması olmayıp, karşılıklı etkileşimler ve ikna yolu ile müşterek karar alma kanalının oluşturulmasıdır. Eğer parlamentolarda her kararda karar çoğunluğunu elinde bulunduran parti mutlak hakim oluyorsa, seçim sonuçlarına göre karar sayısı çoğunluğunu sağlayan parti parlamentoya girmeli, diğerleri parlamento dışında bir sonraki seçimi beklemelidir. Böylece kamu bütçesinden de tasarruf edilmiş olur.
Seçime giderken üç bakanın değiştirilmesinin sebebi çok açıktır. Bu açık neden, ahlaki açıdan özde tüm iktidar partisini bağlar. Zira, seçime gidilirken iktidarda olan bir siyasi kadronun seçim vaatleri dışında seçim sonuçlarını etkileyebilecek birçok gizli ve açık uygulama olanağı vardır. Son anda maaşlara zamdan tutun da kadrolara atama yapmak ya da çok çeşitli yollarla toplumu yönlendirmek, yani son kertede halkın algılama ve kararlarını etkilemek zor değildir, ama böylesi davranışlar ahlaki değildir. Aslında ileri bilinçli gelişmiş toplumlarda söz konusu kararlar ve özellikle de seçim vaatleri iktidardaki siyasi kadronun lehine değil, aleyhinedir. Zira, bilinçli toplumlar dönem boyunca yapılmayan olumlu bazı iş ya da uygulamaların son anda yapılmasını kendilerini aldatmaya yönelik olduğunu, hele de seçim vaatlerinin akılları ile alay etmek olduğunu anlar ve siyasi tercihlerini ona göre yaparlar. Bilinç düzeyi gelişmiş toplumlar böylesi uyanık davranışları ile salt kendilerini koruyucu akılcı davranış sergilemiş olmaz, aynı zamanda uyanık siyasetçiyi de siyasi ahlak ve norm sınırına çeker.
Siyasetçilerin seçilmiş, yöneticilerin ise atanmış olduğu ve bu ölçüte göre siyasetçilerin yöneticilere göre daha üst düzey karar sahibi olduğu tezi tam bir deli saçmasıdır. Şöyle ki, siyasetçi halk tarafından seçilmiş ve önüne koyulan anayasaya göre belirli sürede toplumu yönetme erkini halktan devralmış organdır. Diğer bir deyişle, siyasetçi anayasa ile çizilmiş sınırlar içinde halkın devrettiği yetkiyi kullanan organdır. Atanmış yöneticiler ise, yasal yetkiler çerçevesinde yasal görevleri yapmakla memur edilmiş kişilerdir. Kısacası, milletvekillerini yasalar çerçevesinde halk yetkilendirmekte, bürokratlar da yetkilerini yasalardan almaktadır. Bazı yargı organlarının siyasetçiler ve kamu yöneticileri üzerindeki yasal denetleme gücü de, yasa ile saptanmış olduğundan ve yasa da parlamentoda halk temsilcileri tarafından kabul edilmiş normlar olduğundan, bürokratların siyasiler karşısındaki yetkisi de halk tarafından verilmiş yetki mesabesindedir. Hal böyle olunca, siyasilerin bürokratlara müdahalesi kafalarına göre değil, ancak halktan aldığı yetkilerle bürokratların yasal görev ve yetkilerinde değişiklik yaparak olanaklıdır. Görülüyor ki, milletvekilleri de dahil olmak üzere, siyasi arenada hiçbir organ ya da kişi aklına estiği gibi hareket etme durumunda değildir, olamaz!
Bu düzene tüm taraflarca saygı duyulduğu ve uyulduğu sürece demokrasi ve halkın oyları kutsaldır. Halkın oyları ile işbaşına gelenlerin, usulüne uygun şekilde değiştirmeden, bu düzeni aşmaya çalışmaları siyasi terör ve faşizm denemesi olarak görülebilir.
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56