01 Kasım 2015 01:50

Odisseus dönecekti ülkesine

Odisseus dönecekti ülkesine

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kadın emekçilerin tanrıçası gök gözlü Atena; katıldığı Troya savaşları yüzünden yirmi yıl sonra tek başına ülkesine dönebilen kral Odisseus’u, başkalarınca tanınmaması için perişan bir dilenciye dönüştürdü hemen... Ve çok sevdiği Odisseus; kendisi savaştayken ülkesini saran eşkıyaların halkını ve sarayını nasıl sömürdüklerini öğrensin diye, onu doğruca sadık çobanı Eumayos’un kulübesine gönderdi...

SÖZDE NAMUS TEMİZLEME SAVAŞIYDI BU!

Odisseus’un ülkesine dönüşünden bir ay önce de yeni yetme oğlu Telemahos; arkadaşı Peysistratos’la birlikte Odisseus’un sağ olup olmadığını öğrenmek için, Troya savaşının nedeni sayılan güzel Helena’nın ve kocası kral Menelaos’un saraylarına gitmişti. Ama onlardan pek bir şey öğrenememişti. Ve güzel Helena; konuklarını yolcu etmeden bir gün önce, kendi elleriyle ördüğü bir yaşmak armağan etmişti Telemahos’a. Telemahos da, o yaşmağın üstündeki örgüleri görünce, insanlığın Altınçağ’ını dillendiren o güzelim resimlere  dalıp gitmişti hemen... Güzel Helena; “Yunanistanlı ve Troyalı gençler, sözde benim namusum için birbirlerini kırarlarken örmüştüm o desenleri... Savaşsız bir dünyada, desenlerde gördüğün o mutlu gençlerin arasında yaşamak isterdim hep!” demişti üzgün üzgün...

BAŞTANRI BİR KARTAL SALDI OLİMPOS’TAN...

Ertesi günü Telemahos’la arkadaşı Peysistratos’u, Helena’yla kocası kral Menelaos; “Akrabalarımızdan daha yakın olan siz gençler, ülkeniz topraklarına güle güle ulaşın” demişlerdi. 
Tam bu sözün ardından, Baştanrı Zeus’un Olimpos’tan saldığı ak kanatlı bir kartal; serpile serpile salınaraktan sarayın avlusuna konmuştu usulca. Ve gözüne kestirdiği bir kazı kaptığı gibi, hemen havalanmıştı. Telemahos kendilerini uğurlayan dostlarına; “Bu kartal ne demek istiyor sizce?” diye sormuştu... 

NE GÜZEL ŞEYLER SÖYLEDİN, KRALİÇEM!

Uğurlayıcılardan güzel Helena biraz düşündükten sonra; “Bakın”  diye söze başlamıştı. “Bu kartal nasıl soyunun sopunun yaşadığı dağdan inip bu kazla birlikte gene dağdaki evine dönecekse, Odisseus da öyle yapacak: O da evinden çocuklarından ayrılıp nasıl insanlığın baş derdi savaşa katıldıysa, şimdi de nice dile gelmez çilelerle yüklü olarak evine dönecek. Sen de Telemahos; anan Penelopeya’nın yanına döndüğünde, babanı orada bulacaksın!”

Bu sözler üzerine, “Ne de güzel şeyler söyledin, soylu kraliçem!” diye gürlemişti Telemahos. Bu sözerin ardından atlarını sevinçle kamçılamıştı. Atlar da, var güçleriyle kenti geçip ovaya doğru yönelmişlerdi... Akşama doğru da, Telemahos’la yoldaşı Peysistratos, kendilerini bekleyen gemiye ve kürekçi yoldaşlarına ulaşmışlardı. Ve Telemahos, kendisine Menelaos’un yanına giderken yoldaş olan Peysistratos’la vedalaşmış, uzun uzun sarmaşmışlardı...

Ve Telemahos, ülkesi İtake’ye doğru yelkenleri açtığı sıralarda, perişan bir dilenci kılığındaki babası kral Odisseus da ülkesine dönmüş; can dostu çoban Eumayos’un kulübesinde, diğer çobanlarla birlikte akşam yemeğini yiyordu. Doyasıya yiyip içtikten sonra, gerçek kimliğini saklayan dilenci kılığındaki kral Odisseus; çoban Eumayos’u, kendisini gece yatısı için konuk etmek isteyip istemediği konusunda sınamak istedi. O yüzden kente inmek istediğini ve kral Odisseus’un konağına gidip kendisine bir iş isteyeceğini söyledi çoban Eumayos’a... Konuğu olan ve kendini bir dilenci olarak tanıtan eski efendisi kral Odisseus’un bu yollu sözlerine çoban Eumayos hem çok üzüldü, hem de biraz öfkelendi: “Amma da yaptın ha, konuğum!” diye gürledi. “Bu düşünce de nerden esti kafana? Nene gerek senin saraydaki taşkın zorbalara hizmet etmek! Onlar tanrıların özel kullarıdır. Onlara hizmet edenler de özeldir: Sana hiç mi hiç benzemezler; parlak, boyalı yüzleri vardır onların; gösterişli kaftanlar, entariler giyerler. Sen burada kal. Efendim Odisseus’un oğlu Telemahos, deniz ötelerinden döndüğünde buraya gelecek. O seni giydirir, kuşatır! Sonra da gönlünün dilediği yere gönderir...”

BUNDAN DA KURTULACAK İNSANOĞLU!

Bunun üzerine dilenci kılığındaki Odisseus, içinden püskürüp gelen gözyaşlarını tutmaya çalışarak; “Sevsin seni Zeus baba, ey cömert çoban!” diye gürledi bütün içtenliğiyle. “Hem de benim seni sevdiğim kadar sevsin! Peki, madem istiyorsun, burada kalacağım. Biz yoksul insanlar hep şu sık sık acıkan karnımız yüzünden nice çileler çekiyoruz! Orda burda sürünüyor, on paralık adamların kulu kölesi oluyoruz!.. Gerçi kurtulmak isterse, bundan da kurtulacak birgün insanoğlu... Neyse, şu efendin Odisseus’un anası babası sağ mı, onun yokluğunda neler olup bitti, sen onlardan söz etsen ya biraz, sevgili dost... Hem vakit geçirmiş oluruz...”
Odisseus tam sözünü bitirdiğinde, bulutların üstündeki Olimpos Tanrılar Ülkesi’nden  Baştanrı Zeus’un saldığı bir kartal; kulübenin az ötesindeki tepenin üstünde, dolana dolana, serpile serpile uçmaya başladı...
Çoban Eumayos’la dilenci kılığındaki Odisseus, birden bu  gizemli kartala odakladılar bakışlarını...
***
Göçmen topraklarında göçmenler, geride bıraktıklarını özlemekle geçirirlerdi zamanlarını... 
***    

NE GÜZELDİ DÜNYAMIZ 
Gına geldi artık,
Habire yağan yağmurlardan
Ve tepemizdeki,
Bu kapkara bulutlardan.
Oysa ne renkliydi dünyamız,
Göçmen kapılarına gelmezden önce...
Delişmen yıldızlar savrulurdu göklerde,
Hep kaçardı uykularımız,
Akdeniz kokan o gecelerimizde.

Velhasıl bir başka güzeldi,
O dile gelmez sabahlarımız.
O sabahların birinde yazdım işte,
Hiç unutmam,
O ilk çocukluk şiirimi...
Akdeniz’e okuduğumda o şiiri bir gün;
Akdeniz çok sevinmişti,
Mavi mavi...

Yaşar ATAN

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa