‘Anladım ki poz içinde pozun var’
Fotoğraf: Envato
Kasımın ay olan halini biliyor, kullanıyoruz halen. Kelimenin bir de “kasm” kökünden gelen hali var, “kâsım” şeklinde. Taksim eden, bölen, ikiye ayıran manasında. Eski matematik kitaplarında rastlanabilir mesela “kâsım-ı müşterek-i âzam” tabirine. Ortak bölenlerin en büyüğü demek.
“Çoktan seçmeli” dendiğinde, ilkin anlamamıştım. Ne ola ki çoktan seçmek? Yazılı var işte, sözlü var, öğretmenin kanaat notu var, devamsızlığı da hallettin mi tamam. Sonra dediler test sistemi, önce dört şık, sonra beş şık (“Ç”ye nedense haksızlık edilir şıklarda). Beş ihtimalden biri doğrudur o sistemde, elin mahkûm birini işaretlersin. Gün gelir kaydırırsın işaretlerken (onun da “optik okuyucu”dur sanki uzay mekiği), gün gelir şaşırtmacalı sorudaki “-mamaktadır”ı “-maktadır” okur ve yanılırsın. O sistem, seni doğruyu seçmeye yöneltmek yerine, yanlışa itmek ister gibidir. Hele bakalım oyunumuza gelecek mi? Ben geleneksel aklın önerdiği sınavı sevdim hep. Soru var, istersen anlama ama bir yanıt ver. O yanıt belki “o” muhatap için yanlıştır ama başka muhatap çok sevecektir, kim bilir. Ortak katların en büyüğünü belki bilmiyordur ama o yaz yaşadığı bir hikâyeyi o kadar güzel anlatır ki, “sınıfta bir Dostoyevski var” hissine kapılırsın. Kim bilir?
‘İYİLİK’ FİKRİ
İyilik nedir, iyi diye kime denir? Iris Murdoch’un yakın zamanda Ayrıntı Yayınları tarafından neşredilen İyinin Egemenliği’ne gidiyoruz: “Kendimizi ahlaki bağlamda daha iyi olarak gerçekleştirebilir miyiz? (...) Tarihe baktığımızda, iyi olduğuna inanılan İsa Peygamber, Sokrates ve bazı azizler gibi insanların olduğu görülür ve dikkatle baktığımızda görürüz ki, tüm bu insanlara dair bilgilerimizin kısıtlı ve net olmamasına rağmen onların iyi olduklarına inanmamızı sağlayan, -sahip oldukları önemler bir kenara- onların dille kurdukları ilişkide ortaya çıkan sadelik ve açıklıktan kaynaklanmaktadır.” Dille kurulan sadelik ve açıklık. Bunu bir kenara yazıyor ve geçiyoruz.
AZDAN AZ, ÇOKTAN ÇOK
Kahvehanede hafifçe sallanarak, kendinden küçüklere kasideler ve ibretlik olaylar eşliğinde nasihat veren yaşlı olmak riskiyle söylemek gerekir: Mal, mülk, koltuk, kariyer, büyük evler, daha büyük arabalar, korumalar, uçaklar, gemiler, pahalı saatler falan hepsi geçiyor. “Kaybedecek neyimiz kaldı?” sinikliğiyle değil, aksine hayatla ilgili “iyilik” muhasebesinde nerede olduğumuzu, yolun neresinde kaldığımızı düşünmek için söylüyorum. Benim, A şıkkı ile E şıkkı arasında yapacağım çoktan seçmeli tercihin içinde, kaybedeceklerimin muhasebesi; berikinin yaptığı muhasebenin neresinde duruyor sorusu. Kendi adıma, benim ikbal beklentim yok hiçbir şıktan, büyük beklentilerimin hiçbiri doğrudan kendime ait değil. Bana benzeyen, içinde eridiğim kalabalığın derdiyle dertleniyorum ve çoktan seçmeli sınavları ekseriyetle geçtim. İnanıyorum ki, bu defa da geçeceğim. Az sandığımız her yerde, aslında çok duruyoruz. Onu da biliyorum. Bilmesem seziyorum. Sezmesem duyuyorum.
YOL İLE YOLDAŞ
Âşık Mahzuni Şerif türküsü: “Kupkuru merhaba kabul edilmez/ Çürük pabuç ile Şam’a gidilmez/ Koyun sürüsünde hınzır güdülmez/ Anladım ki poz içinde pozun var”. Kasım; bölen, böldüren, taksim eden, ikiye ayıran bir ayın adı değildir. İyilik dünyada bir geçer akçedir. Ve yol varsa, yoldaş da vardır. Yoksa da bulunur. Sokak, birden çok şey söylüyor, hâlâ.
- Berberistan nereye düşer usta, Britanya nereye? 17 Temmuz 2016 01:00
- Lîs e* 03 Temmuz 2016 00:24
- Ramazan Demir için başıbozuk alıştırma 26 Haziran 2016 03:32
- Şimdilik afiyet olsun 19 Haziran 2016 03:57
- Hurşit Külter nerede? 12 Haziran 2016 04:15
- Yer yerinden oynamıyor 29 Mayıs 2016 00:57
- 15 Mayıs 2010 15 Mayıs 2016 00:52
- Urfa Mardin’e bakar, Toledo Diyarbekir’e 08 Mayıs 2016 01:00
- Nisan 30 01 Mayıs 2016 01:00
- Zekât kadar özgürlük 24 Nisan 2016 01:00
- Durakta üç kişi 10 Nisan 2016 01:00
- Kamulaştırılan kimindir? 03 Nisan 2016 01:00