Ricacı demokrasi
Siz bu yazıyı okurken, seçim sonuçları açıklanmış ancak belirsizlik sürüyor olacak. Malum; 7 Haziran seçimleriyle birlikte sandık iradesinin her zaman aynı ölçüde ciddiye alınmadığını öğrendik. Dolayısıyla beklendiği gibi benzer bir sonuç çıkarsa, 1 Kasım sonrası ne olacağını henüz 2 Kasım’da kestirmek zor.
Ancak sonuç her ne olursa olsun son derece belli ve belirgin olan bir şey var. O da Türkiye’de üst üste yaşanan hukuk skandalları. AKP iktidarının özellikle son döneminde ayırt edici niteliği halini alan bu skandallar, sadece verilen ya da verilmeyen yargı kararlarıyla veya verilen ama “Sıkıysa gel de uygula” denilenlerle sınırlı değil. Bir de hukukun devreye hiç sokulmadığı, sokulmaya gerek görülmediği durumlar var.
Misal; bir kulüp başkanının kararını beğenmediği hakem heyetini statta alıkoydurması gibi. Ta ki, uğrunda ölmeye hazır olduğu lider kendisini arayıp gerekenin yapılacağını söyleyinceye kadar.
Ya da mesela, o liderin “Gerekeni yapmak” için savcılar yerine kulüp başkanını araması gibi. Üstelik Habertürk’ün web sitesinde belirtildiği kadarıyla; olay o lidere intikal edinceye kadar milletvekili, bakan ve vali düzeyinde pek çok siyasi devreye girmiş. Ancak hiçbiri kulüp başkanına ulaşmaya muvaffak olamadığı için hadise o lidere intikal ettirilmiş.
Yani anlayacağınız; rehin alınan hakemler için savcılar yerine alıkoyan kulüp başkanına ulaşmaya çalışmak siyasi iradenin ortak aklı! Ve görünen o ki, aynı “akıl” TFF Başkanına da sirayet etmiş durumda. Zira kendisinin konuyla ilgili olarak verdiği ilk mesaj; hakemlerin şikayetçi olmamasını temenni etmek.
Skandalı kabul eden ilk açıklamasında, Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu da gece boyu birçok siyasinin kendisine ulaşmaya çalıştığını ancak telefonlara çıkmadığını doğruluyor. Basına yansıdığı kadarıyla, gönül bağı olan ve uğrunda ölmeye hazır olduğu liderin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu ima ediyor ancak isim vermiyor. Onun telefonu üzerine hakemlerin şehri terk etmesine “izin verdiklerini” söylüyor.
Hacıosmanoğlu’nun; “karanlık güçler”, “içimizdeki hainler”, “üzerimize oynan oyunlar” ifadelerine sıkça yer verdiği bu üslup son derece aşina olduğumuz cinsten. Bu vesileyle, böyle bir hamasetin hukuksuzlukların üstünü örtmek bakımından ne kadar kullanışlı olduğuna da bir kez daha tanık oluyoruz.
Öte yandan böylesi bir hamasetin cinsiyetçilikle taçlandırılması da yine çok aşina olduğumuz bir şey. Bunu kulüp tarafından daha sonra yapılan “Hakemler kendi kendini kilitledi” açıklamasıyla birlikte değerlendirirsek de; alın size tekmili birden ileri demokrasi!
Ne var ki, benzerlikler bu kadarla da sınırlı değil. Hacıosmanoğlu’nun önce söylediklerini sonra büyük ölçüde yalanlaması da, kendisini eleştiren Demirtaş’a karşı “terör” diskurundan medet umması da yine son derece aşina olduğumuz ileri demokrasi örnekleri. Ama en önemlisi de kadınlardan özür dileme mesajı.
“Kadın gibi yüz yıl yaşayacağıma adam gibi bir yıl yaşarım” derken, kadınları aşağılamak gibi bir niyeti olmadığını söylüyor Hacıosmanoğlu ve özür diliyor. Bununla beraber kendisini eleştiren kadınlar için “Yarası olan gocunur” demeyi de ihmal etmiyor.
Buradan anlıyoruz ki, kadının toplumsal kimliğine saygı duymak bir “tercih” konusu haline getirilirken, dilenen özür de sadece eleştirmeyen kadınlarla sınırlı.
Yani “bir kadın olarak sus”masını bilenlerle.
Evrensel'i Takip Et