2 Kasım 2015

Savaş AKP'ye kazandırdı(Mı?)

Gazetenin taşra baskısına sandıklar açılmadan önce yazdığımız yazıda eğer “büyük ve kötü bir sürpriz olmazsa” AKP’nin yine tek başına iktidar olamayacağını söylemiştik.
Mevcut tablo yanıldığımıza ve olağanüstü koşullarda dayatılmış bulunan 1 Kasım seçimlerinde o kötü sürprizin gerçekleştiğine işaret ediyor.
Seçim sonuçları AKP-Erdoğan’ın savaş ve kaos planının tuttuğunu ve AKP’nin oyların yüzde ellisine yakınını alarak tek başına iktidar olduğunu gösteriyor.
Bilindiği gibi savaş ve kaos planının iki temel hedefi vardı. Birincisi, HDP’nin baskılanarak siyaset yapma zemininin ortadan kaldırılmasıydı.
İkincisi de savaş politikaları üzerinden milliyetçi oyların MHP’den AKP’ye kaymasının sağlanmasıydı.
Seçimin kısa vadeli sonuçları bakımından bu iki hedef de gerçekleşmiş gibi görünüyor.
Kürdistan’da savaş politikasının kentlerin ablukaya alınmasına kadar yaygınlaştırılmasının da iki sonucu oldu. Öncelikle sandığa gitmeyen ve öte yandan da yerleşim yerini terk etmek zorunda kalan ya da sandık birleştirme vb. nedeniyle oy kullanamayan bir kesim oldu. Bununla birlikte özellikle uzun süreli sokağa çıkma yasakları başta olmak üzere savaşın yarattığı tahribattan ekonomik olarak kayba uğrayan başta esnaf ve sermaye çevreleri olmak üzere belli kesimlerde de AKP’nin tek başına iktidar olmasıyla yaşanan savaş ve gerilimin son bulacağı beklentisi etkili oldu. Bunlara bir de Diyarbakır, Mardin ve Van gibi AKP’nin az oy farkıyla ikinci milletvekilini kaybettiği yerlerde HÜDA PAR’ın seçimlere katılmayıp seçmeninin (7 Haziran seçimlerinde alınan 60 bin oy) daha önceki dönemlerde olduğu gibi AKP’ye oy vermesini de eklemek gerekiyor.
Ülkenin batısında da HDP’nin oyunun düşmesinde hem savaşın, hem de HDP tarafından da yayılan nasıl olsa barajın aşılacağı beklentisinin etkisi olduğu söylenebilir.
AKP-Erdoğan’ın milliyetçi oyları kazanmak için bu süreçte MHP’den de daha savaşçı ve daha ırkçı bir politika izlediği biliniyor. MHP bile kitlesini sokaktan çekmeye çalışırken sarayın örgütlediği ‘Osmanlı Ocakları’ gibi paramiliter çeteler HDP binalarına ve Kürtlere karşı saldırı ve linç kampanyası yürüttü. Savaş politikaları üzerinden Erdoğan, Bahçeli’yi gölgede bırakan bir milliyetçi-ırkçı söyleme sarıldı.
Ülkede artan gerilim ve patlayan bombalar kendi güvenliklerinden kaygı duyan ve ciddi bir alternatif görmeyen kesimlerin çıkışı, AKP’nin tek başına iktidar olmasında görmesine yol açtı.
Bunlara benzer bir şekilde ortaya çıkan ekonomik kaygıları da, yani ekonomik krizin daha görünür olmasını, dövizdeki yükselişi ve işsizlik kaygısını da ekleyebiliriz.
Sonuç olarak, demokratik bir ortamda yapılmayan ve esas olarak zaten emekçi halk kitlelerini sisteme bağlamanın aracı olarak kullanılan seçimlerde insanların yaşadıkları sorunlardan kurtulma beklentisi, bu sorunların en önemli sorumlusu olan partinin yeniden tek başına iktidar olmasının koşullarını hazırladı.
Evet, seçimin kazananı AKP-Erdoğan’dır.
Ancak AKP-Erdoğan eliyle yürütülen politikalar nedeniyle ülkeyi kuşatan sorunlar, bu iktidarın uzun vadede kazanmasının mümkün olmadığını da göstermektedir.
Öncelikle ABD ve Batılı emperyalistlerin İncirlik ve diğer üslerin kullanıma açılması ve göçmen sorunu gibi konular üzerinden Erdoğan-AKP’yi kendi politikalarına bağlamasının ülkeyi yeni sorunlarla yüz yüze bırakacağı açıktır. Bunlara Suriye’de Esad’ın devrilmesine dayalı politikadaki zorunlu revizyona rağmen Rojava’ya yönelik saldırganlığın sürdürülmesini eklemek gerekiyor. Ve yine düne kadar desteklenip örgütlenmesine olanak sağlanan IŞİD üzerinden ülkenin yüz yüze bırakıldığı tehdidi unutmamak gerekiyor.
Rojava’ya yönelik saldırganlıkla iç içe geçmiş bulunan Kürdistan’daki savaş politikası da KCK’nin ‘eylemsizlik’ kararına rağmen sürdürülen operasyonlarla devam ettirilmektedir.
Savaş politikasının cephe gerisinde ise, medya organlarının susturulmasından işçi-emekçilerin grevlerinin yasaklanmasına ve sıkıyönetim uygulamalarından katliamlara kadar ülkede bu politikaya itiraz eden bütün emek, barış ve demokrasi güçlerine karşı çok yönlü saldırılar yer alıyor.
Bütün bu gelişmeler tarafından belirlenen siyasi tabloda her şeye rağmen HDP’nin seçimde aldığı yüzde 10,5’lik oy, halklarımızın barış içinde insanca yaşayacakları demokratik bir gelecek kurma kararlılığının bir ifadesi olarak değerlendirilmelidir. Bu kararlılık ve alınan oylar ancak daha birleşik ve güçlü bir mücadele birlikteliğinin dayanağı olarak değerlendirildiğinde anlamlı olacaktır. Bu temelde HDP başta olmak üzere ülkedeki bütün emek, barış ve demokrasi güçleri seçimden doğru sonuçlar çıkartmalı ve 2 Kasım’dan itibaren yaşamın her alanında en geniş halk güçlerinin birliği temelinde mücadeleyi büyütmeye yönelik adımlar atmalıdır.
Öyleyse bırakalım Saraydaki sultan savaş ve kaos planının kendisine kazandırdığı zaferle sarhoş olsun; yine kendini yenilmez, devrilmez sansın.
Bizler öğrenmeye ve sabırla mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü o zaman yeni bir aşamaya doğru ilerleyen mücadele ve biriken öfkenin galibe o kaçınılmaz mağlubiyeti yaşatacağı; tahtın bir yana, tacın bir yana savrulup gideceği günlerin çok da uzak olmadığını göreceğiz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et