03 Kasım 2015 01:00

Fiili güç ve seçimler

Fiili güç ve seçimler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Seçim sonuçları bizi anayasal sınırları zorlayan “fiili gücün” toplumsal dayanaklarını ve gücün uygulanmasının etkilerini değerlendirmeye mecbur ediyor. İlk bakışta seçimin Machiavelli’yi doğruladığını söylemek mümkün. Machiavelli Prens’te “Zalimlik Üzerine: Sevilmek Korkulmaktan Daha Mı İyidir, Yoksa Tersi Mi Geçerlidir” başlığında AKP’nin seçim stratejisine ışık tutuyor. Machiavelli’ye göre her prens, zalimden ziyade müşfik olarak görülmek ister, ancak zalim olduğu düşünülen Cesare Borgia, Romagna’yı düzen ve sadakat sağlayarak birleştirmiştir. Onun için her prens zalimlik suçlamasına kayıtsız kalmalıdır. Kargaşalar bütün yurttaşlara zarar verir ancak prensin emrettiği idamlar ancak belirli sayıda bireyin zarar görmesine yol açar. Elbette prens için aynı anda hem sevilmek hem korkulmak idealdir. Ancak bu ikisi çok ender bir araya gelirler. Dolayısıyla ikisinin arasında seçim yapmak gerekirse korkulmak sevilmeye tercih edilmelidir. Bunun nedeni insanın değişmeyen doğasında yatar: İnsanlar nankör, hercai, iki yüzlü, tehlikeden kaçmaya meyilli ve kazanç konusunda aç gözlüdür. Şöyle devam eder Machiavelli: “Onların çıkarlarına hizmet ettikçe senindirler, kanlarını, mallarını, hayatlarını ve çocuklarını sana sunabilirler. Ancak ihtiyaç olursa sana karşı döneceklerdir. Kendi güvenliğini [halkın] sözüne dayandıran ve başka bir önlem almayan kadere mahkumdur. Çünkü büyüklük ve ruh asilliğiyle değil de parayla kazanılan dostluklar kazanılabilir, ancak sürdürülemez...” Machiavelli’ye göre insanlar arasındaki sevgi ilişkisi çıkarlar değiştiğinde son bulabilir, ancak acı çekme ve ölme korkusu bakidir. Ayrıca korku kontrol edilebilir, ancak sevgi edilemez: “İnsanlar prensi sevmeye kendileri karar verdiklerine ancak prensten korkmalarına prens karar verdiğine göre, bilge bir prens başkalarının değil kendisinin kontrol edebileceği şeylere dayanmalıdır.”
Machiavelli’nin tespitlerini insan doğasına ilişkin varsayımların sorunları ışığında eleştirel bakmak lazım. Tarih ve kültür ötesinde tüm zamanlar için değişmeyen karakter özellikleri (aç gözlülük, nankörlük gibi) tek tanrılı dinlerdeki günahkar insan düşüncesinden fazlasıyla etkilenmiştir. Bugün Machiavelli’yi okurken insanların farklı durumlarda farklı karakter özellikleri sergilediklerini göz önünde bulundurmak gerekir. Seçim sonuçlarının ağır saldırılara uğramış demokrasi ve barış güçleri açısından incitici olduğu inkar edilemez. Ancak bu durumu değiştirmek için temelini evrensel davranış kalıplarına dayandıran ahlaki ve vicdani bir eleştiri yerine, siyasi bir eleştiri getirmek doğrudur. Daha doğrusu ahlak ve vicdanın siyasi olduğunu unutmamak gerekir.  Vicdanların köreldiğini, ahlakın yozlaştığını düşünüyorsak bu hakim siyasetin karakteridir.
Seçimin bir başka önemli sonucu sıkla dile getirilen irrasyonalite eleştirisinin geçersizliğidir. İktidarın yaptığı işler kuşkusuz insana “yok artık” dedirtecek cinstendir. Ancak tam da bu şok etkisi yapılan hamlenin niteliğini gizlemekte ve başarıya ulaştırmaktadır. Bu hamleleri akıl sağlığını yitirmek veya rasyonel davranıştan sapmaya yol açacak derecede kültürel değerlere bağımlılık olarak değerlendirmek –bir kez daha görüldüğü üzere– bir hatadır. Bu hata seçim öncesinde iktidarın stratejisinin eksik okunmasına neden olmuştur.
AKP’nin stratejisi güvenlik ve ekonomi endişelerini ancak tek parti hükümetinin aşabileceği vaadine dayandı. Ekonomide finans çarklarını döndürebilmeyi başardı, borçların vaadesi ötelendi. Seçmenin siyasi ufku borcun vaadesine ve faiz oranına endekslendi. AKP iktidarına alternatif bir hükümet formülünün olmaması bu stratejiye inandırıcılık kazandırdı. 7 Haziran seçimlerinden sonra yüzde 60’lık muhalefet bloğunun dağıtılması bu açıdan yaşamsal önemdeydi. AKP’ye alternatif hükümet seçeneğinin ortaya çıkamamasında en büyük neden, çözüm sürecinin bitirilirken düzen muhalefetinin AKP politikalarına alternatif önerememesiydi. Ekonomi ve güvenliğin iç içe geçtiğini bilen seçmen için her iki konuda da muktedir (yani fiili gücü elinde bulunduran olarak) gördüğü AKP hakim seçenek haline geldi. Başka bir ifadeyle AKP’ye verilen oy iktidara, yani fiili güce verilen oydur. Muhalefetin zayıflığı, alternatif iktidar odağı yaratamamasıdır. Önümüzdeki dönemde AKP iktidarının vaadlerini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği ve özellikle Sünni Türk işçilerin buna nasıl cevap vereceği belirleyici olacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa