Öncesini unutmadan seçimden sonrası!
Fotoğraf: Envato
1 Kasım seçiminin sonuçlarının değerlendirilmesi pek çok yönüyle devam ediyor.
Siyasetçi, gazeteci, “uzman”, “yorumcu”, “stratejist”, bilim insanı, akademisyen unvanlı kişilerin, “Seçmen dedi ki”, “Millet dedi ki” diye başlayıp, seçmene kendi görüşlerini söyleten değerlendirmelerinden geçilmiyor.
Yandaş medya ve sosyal medya üstünden AKP propagandası, sandıkta ağır yenilgi alan muhalefeti iyice sindirmek, hatta partileri kendi içinde kavgaya sürüklemek için baskıyı sürdürürken Başbakan ve AKP sözcüleri ise; “Herkesi kucaklama”, “Kibre kapılmadan kamplaşmayı ortadan kaldırma” iddiası etrafında, “barışçı ve uzlaşmacı” bir üslubu benimsemiş görünmektedirler.
AKP cenahı söylemde kucaklayıcı bir üslubu benimseyip kibrini, ayaklarının yerden kesilmesini bu “yumuşak” söylemin arkasına gizlerken, aslında 1 Kasım öncesindeki şiddet politikalarında ısrar edeceklerini de daha ilk günden ilan etti.
Daha seçimin ertesi günü, AKP MYK toplantısı sonrasında, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “çözüm süreci”nin “buzdolabından çıkarılma” şartını; “silahların gömülmesi” ve “kamu düzeninin tam sağlanması” gibi, belki de hiçbir zaman gerçekleşemeyecek şartlara bağladıklarını, kendilerine avantaj sağladığını düşündükleri çatışmaları, sokağa çıkma yasaklarını, asker-polis operasyonlarını sürdüreceklerini ilan etmiş oldu. Nitekim Genelkurmay, pazartesi günü Irak Kürdistanı’ndaki PKK kamplarına ve Hakkari kırsalında Hava Kuvvetlerinin savaş uçaklarının “kapsamlı” bombardımanlar yaptıklarını açıkladı. Yine dün sabah saatlerinden itibaren Silvan’ın üç mahallesinde “sokağa çıkma yasağı” (altıncı kez) ilan edildi. Yasak öncesi mahalleleri ablukaya alan polisin zırhlı araçtan açtığı ateş sonucu 22 yaşındaki Müslüm Tayar hayatını kaybetti. Yüksekova’da da operasyon düzenleyen özel harekat timleri 20 yaşındaki Doğan Doğma ve 18 yaşındaki Çetin Dara’yı öldürdü. Yetmedi elbette; önceki gün çıkan Nokta dergisi de toplatılarak genel yayın yönetmeni ve sorumlu yazı işleri müdürü gözaltına alındı.
Yani seçim öncesinin kesintisiz devamı olan günler yaşamaya devam ediyoruz.
Davutoğlu’nun bile “Ben de şaşırdım!” dediği, AKP’nin yüzde 49.5’lik seçim sonuçlarının, kendi politikalarına yönelik bir “referandum” olduğu ve bu referandumdan kesin bir zaferle çıktıklarını var saydıkları dikkate alındığında, Erdoğan-Davutoğlu ekibinin AKP Hükümetlerinin ve 7 Haziran sonrasındaki politikalarını sürdürecekleri görülmektedir. Dahası, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin ve hükümetlerinin, seçimden aldıkları destekle, siyaseti silahla yönlendirmenin kendilerini beslediğini görerek baskının, şiddetin dozunu daha da artırmaktan çekinmeyeceklerini söylemek de yanlış olmaz.
Siyasetçisi, gazetecisi, stratejisti, seçim üzerine konuşadursun, TÜSİAD ve TOBB de seçimin ertesi günü, hükümete ekonominin sorunlarına el atma, gerekli önlemleri almak ve reformları yapmak için acilen harekete geçme çağrısı yaptılar. Bunun Türkçedeki karşılığı; “İşçiye emekçiye, halka seçim vaatlerinde bulundunuz, ama artık yeter; bizim sorunlarımıza dönün ve asıl bize verdiğiniz vaatleri yerine getirin” demektir ki, bunun bir diğer anlamı da “İşçiye emekçiye verdiğiniz vaatleri unutun, unutturun”dur.
Bu bir seçim klasiğidir: Sermaye partileri seçimlerde vaatleri yoksullara, emekçilere, işçilere yaparlar ama seçimden sonra yasaları, kararnameleri, yönetmelikleri,... sermaye sınıfı için, vurguncular, talancılar, yandaş çıkar grupları için yaparlar!
AKP gibi bir partinin de başka türlü davranması beklenemez. Elbette sınıf partisi, demokrasi güçleri, seçimden doğru sonuçlar çıkarmak, halkın sisteme karşı mücadelesinde seçimden gereği gibi yararlanıp yararlanılmadığı, nelerin doğru, nelerin yanlış yapıldığını tartışacak, sonuçlar çıkaracaklardır. Ama bunu;
- Seçimin her şeyi değiştirdiğini, partilerin amaçlarından ve başlıca politikalarından vazgeçerek “halkın isteklerini” başlıca kaygı yapan bir çizgiye çekileceklerini bekleme tutumuna karşı mücadeleyi,
- AKP’nin yenilmezliği karşısında diz çökülmesini amaçlayan bir kampanyaya dönüştürme amacını da teşhir etmeyi,
- AKP’nin seçim vaatlerinin takibinde ısrar eden bir mücadele hattında yürümeyi,
- Halkın dikkatini bir yandan ülkenin içindeki barış, özgürlük sorunlarına öte yandan da kendi sınıfsal taleplerini dikkate alan bir mücadele hattında ısrar etmeyi ihmal etmeden yapmak durumundadır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00