05 Kasım 2015 00:54

Kaos, seçim ve ötelenen barış

Kaos, seçim ve ötelenen barış

Fotoğraf: Envato

Paylaş

7 Haziran’dan sonra dayatılan kaos ve linç atmosferinde yaşanan bir “seçim süreci” sonunda 1 Kasım erken genel seçimleri yapılmış ve resmi olmayan sonuçlar açıklanmış durumda… Tartışmalar, itirazlar, suçlamalar, derin ve sığ analizler birbirini izlemekte. Seçimin üzerinden fazla bir zaman geçmeden Silvan ve Yüksekova’dan çatışma ve ölüm haberleri gelmeye başladı. Basın emekçileri üzerindeki baskılar artarak sürüyor. Hükümet sözcüsü, “kamu düzeni tesis edilmeden” çözüm süreci konusunda her şeye kulağımız kapalı derken “sürecin” geçmişteki aktörlerinden bir milletvekili, “başkanlıktan vazgeçemeyiz” mesajıyla nabız yokluyor.
Siyasi düzlemde bu gelişmeler yaşanırken Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), “Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde değişiklik yapılmasına dair yönetmelik taslağını” görüş ve öneri almak üzere askıya çıkardı. Görüş ve önerileri alma süresi doldu. Bakalım bu önemli konuda nasıl bir yönetmelik oluşturulacak?
Bu arada öğrencileri ve velileri ilgilendiren tartışmalı bir konuda da gelişme yaşandı: “Bu kapsamda, İlköğretim Kurumları (İlkokul ve Ortaokul) Haftalık Ders Çizelgesine göre okutulacak yabancı diller kapsamında, ilköğretim Arapça dersi (2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflar) öğretim programı da hazırlandı ve 91 sayılı kurul kararı ile kabul edildi. Karara göre, Arapça dersi de öğrenciler tarafından tercih edilmesi halinde yabancı dil olarak okutulabilecek ve 2016-2017 eğitim ve öğretim yılından itibaren kademeli olarak uygulamaya konulacak” (SahraHaber).
Yıllardan beri tartışılan “toplum mühendisliği” uygulamaları akla geliyor hemen. Bu uygulamalar toplumun normalleşmesini engellemekte ve kendi çizdiği yolda yürümesini zorlaştırmaktadır.
Hiç şüphesiz kaos ve linç atmosferi boşuna yaratılmamıştı:Toplumu korkutarak ya da korkularını depreştirerek esir almak ve çaresizliğini kullanmak bir toplum mühendisliği uygulamasıdır. Korku ve panik havasındaki insan sağlıklı düşünemez ve duygusal kararlar almaya zorlanır. Son beş ayda yaşadıklarımızı göz önüne alırsak bu anlamda iktidar adına epey mesafe alındığını söyleyebiliriz.
Bu atmosfer hızlı ve sürekli bir şekilde onlarca asker ve sivilin ölümünü, iş cinayetlerini, kesilen binlerce ağacı, sokağa çıkma yasaklarını, kokmasın diye buzdolabında tutulan çocuğun cenazesini, savaş uçaklarıyla bombalanan çocukları, kadınlara yönelik saldırıların binlerce kat artmasını, yolsuzlukları, talan edilen doğal alanları, nükleer santral tehlikesini, canlı bombalarla parçalanan bedenleri ve rafa kaldırılan “çözüm sürecini” unutturdu. İnsanlar görünüşte sakin ama büyük bir içsel panik halinde can derdine düşerek iktidarın istediği doğrultuda davrandılar. Çıkan siyasi tabloya bir de bu açıdan bakmakta yarar var bence.
Sonuçta barış umutları bir kez daha ötelendi denebilir. Barışın ötelenmesi kaos ve linç atmosferi tehdidinin Demokles’in kılıcı gibi kafamızda sallanması anlamına gelmektedir. Bu ötelenme demokratik kazanımların son kırıntılarının da kaybedilmesi demektir. Toplumsal düzeyde yaşanan ahlaki çöküntünün dibe vurması şeklinde de okunabilecek bir durumdan bahsediyoruz.
Karamsar fakat umutlu olduğumu eklemeliyim. İzole edilmiş bir adada yaşamıyoruz elbette. Bir tarafımızda her anlamda değişen ve gelişen AB ülkeleri, bir tarafımızda kaynayan ve durulmayan bir kazan misali Uzak ve Yakın Doğu ile meşhur “kuzey komşumuz” Rusya var. Rant ve savaş ekonomisinden beslenen “yerli ve milli” yeni burjuvazimiz, içeride ve dışarıda savaş şiarıyla ne kadar yürüyebilir diye düşünmeden edemiyorum.
Her şeye rağmen demokrasi, barış, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin Demokratik Türkiye ile sonuçlanacağı yönündeki umudumu koruyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa