06 Kasım 2015 01:00

'Yerli' ve 'milli' saltanat ve şeriat: Götürene maşallah götüremeyene maşallah

'Yerli' ve 'milli' saltanat ve şeriat: Götürene maşallah götüremeyene maşallah

Fotoğraf: Envato

Paylaş

TBMM’nin 1 Kasım 1922’de kabul ettiği “Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hukuku hakimiyet ve hükümraninin mümessili hakikisi olduğuna dair” kararname ile ”padişahlık ve saltanat” kaldırılmıştı.
1 Kasım 2015’te saltanatın yeniden oluşturulabilmesi için bir momentum kazanıldı.
Başbakan Davutoğlu’nun Konya’daki, Ankara’da balkondaki konuşmaları “dua” şeklindeydi.
Yeni Cumhuriyetin “yerli” ve “milli” şeklinde olacağı ilan edildi. “Yerli” ve “milli” olan başkanlığın “şeriat-padişahlık” olduğu zaten aşikar.
Bu rejim değişikliğinin, “padişahlığın”, onunla tümleşik halde “şeriatın” becerilip becerilemeyeceği, artık siyasetin dünyadaki, bölgedeki, sokaktaki alacağa hale bağlı bulunuyor.
Devlet yine kapitalist devlet olacak, ekonomi pazar-piyasaya bağlı olacak. Rejim tipi kapitalin yanında “şerri” olacak.
Şeriat ile ticaretin, şeriat ile kapitalist düzenin önemli bir çelişkisi yok. Hatta “neoliberal muhafazakarlık”, ılımlı İslam kavramlaştırmaları üzerinden zaten 60-70 yıldır her yere sokuşturuluyor.
Bir dostum, Prof. Dr. Osman Altuğ’a gönderme yapıyor: “Bakınız büyük holdinglerin yıllık gelirlerinin yüzde 85’i üretim dışı… faiz geliri. ‘Vergi alma oy al’, politika bu. (…) Bu hükümet döneminde Türkiye’nin borçları 400 milyar dolara çıktı. 80 yıllık T.C. hükümetlerinin borçlarını 2’ye katladılar. Türk milleti, Türkiye’yi en çok borçlandıranı sever. ‘Bu gün yiyelim gelecek nesiller ödesin’ zihniyeti. ‘Götürene maşallah, götüremeyene inşallah’ politikası.”
Altuğ, milli görüş geleneğinden gelen biri. Sorun şurada ki dinin, dine dayalı maneviyatın yolsuzlukları engelleyebileceğini düşünüyor. Oysa kapitalizmi onaylayan, onunla çelişmeyen, bir diğerinin ürettiğinden kâr ve rant elde etmeye dayanan kapitalizmle oydaşan bir dinin, hırsızlığı engellemesi söz konusu değil. Zenginlik, kölelik, cariyelik, kadının ikincil konumu, kulluk, itaat… hepsi caiz. Eşitsiz ve adaletsiz bir hükümranlık daha baştan meşru hale geliyor. Çağın müçtehidi gibi sıfatlar bile atfedilen Hayrettin Karaman’ın yazılarıyla, sonuçta imam hatipler yayılıyor, dine hizmet ediliyor; hırsızlık, irtikap, rüşvet, kayırmacılık… bazı küçük hataları oluşturuyor.
Hırsızlığa isyan caiz mi, onu bilemiyorum, ancak genel olarak “isyankarlık” en büyük günahlar arasında sayılıyor.
Baskı da uyguluyor, komisyon da alıyor, çalıyor da ama namaz da kılıyor.
Namaz kılmayanlardan bir kısmı çalmıyorsa bile sonuçta pek imanlı değillerse, hırsızlıktan-yalancılıktan daha büyük bir günah içindeler. Dahası bir Müslüman’ın Müslüman olmayan birinin yönetiminde olması, pek makul bir durum değil.
Saltanat gelse n’olur, insan tabiatına aykırı mı, bilemiyorum. Eğer özgürlük tabiattan ise, saltanatın insan tabiatına aykırı olduğu söylenebilir.
Bir hocam, bir atasözüne gönderme yapıyor: “Bir tutam ot deveye hendek atlatır”. Bir tutam ot koca deveyi hendekten aşağı atlatıyor.
Uyanık esnaflar, akıllı tüccarlar “istikrar sürsün” diye oy vermişler. Komşuları yakılan yıkılan kişiler, bizim çocuklara da, bizim sokaklara da saldırmasınlar diye oy vermişler. Yoksullar, fakirler, zaten çaresiz, kim bir havuç verirse, zaten oraya yönelmek zorundalar. Geriye kalan yüzde 50’yi ise ya katı veya yanlış ideolojileri ya da salaklıkları böyle bir tutum almaya yöneltmiş oluyor. Gelecek seçimler de onlar da oylarını değiştirip daha akıllı oy kullanacaklar.
Aristoteles, 2 bin 400 yıl öncesinden, demokrasinin ancak özgürlüğe, monarşinin soyluluğa, oligarşinin zenginliğe, aristokrasinin ise erdeme bağlı olduğunu söylüyordu.
Seçim sonuçlarını daha çok hangisi ile açıklayabiliriz dersiniz? Özgürlük, soyluluk, refah-para-pul veya erdem… Hangisi?
Önümüzdeki 3-5 yılda nelerle karşılaşacağız dersiniz? Balkon konuşmasından. “Yerli” ve “milli” cumhuriyet = Şeriat = Padişahlık.
Para buldukça iktidara devam. Oligarşinin prensibi bu. Monarşinin en çok da kullandığı ideolojik argüman din ve kutsallık. Balkon konuşmasındaki sloganlardan: “Tekbir! Bismillah, Allah-ü ekber!” Amin.
Hapır hupur, “çalana maşallah, çalamayana inşallah”= Neoliberal padişahlık. Amin.
Para pul + din, diyanet, imam hatip + polis = Devleti kapitalist, rejimi şeriat, başkanı padişah.
6 Kasım. 12 Eylül’ün, YÖK’ün bunda rolü ne? Tarikat şeyhlerinin yakınları mı YÖK’ü yönetiyor? Okullar medreseye mi dönüştü? Sonuç şu ki, bu ülkeye, Müslümanlara yazık oluyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa