AKP’nin kazanacağını nasıl bildim?
Fotoğraf: Envato
Seçim sonuçları üzerine değerlendirme yazmak için “sınıfsal tahlil”den yola çıkmanın artık pek de sağlam bir yol olmadığını düşünüyorum. Çünkü toplumumuzda sınıfların kendine özgü sınır çizgileri belirsizleşmeye başladı. “İşçi sınıfı” kapsamında görünen kimi yurttaşların “proleter” mi, “lümpen proleter mi?” olduğunu kestiremiyoruz. Eğer bizde “proleter” terimiyle kastedilen, “Sınıfının bilinciyle düşünen ve davranan işçi” ise onların ülke çapındaki ağırlığı pek hissedilmediği için, “proleter” terimini grevciler dışında somut biçimde görmek ve göstermek zorlaşıyor. Öyle değil de marifet lümpen* cenahından gelip çıtayı en üstlere oturtabilmekse, al işte buyur, “en geniş tabanlı önder”imiz bu sefer de malı götürdü!
Kendi içinde siyasal bütünlük oluşturabilen bu “En geniş taban”ın adını koyabilir miyiz? Çok zor, ama şöyle bir tasvir denemesine yönelebiliriz: Kırsal kesimde hâlâ sözü geçen feodal kalıntılardan kentlerdeki lümpen tayfasına; küreselleşmenin tekelci ağababalarından İstanbul’daki kimi holding patronlarına; taşrada iş yapan yabancı sermaye uzantısı kimi makine-motor bayii ve kimi akaryakıt satıcısından şeriatçılığa ve tarikatçılığa oynayan molla takımına; siyasal destekle palazlandıkça kendini patron sayan kasaba “mütegallibesi”nden bunların yamağı mahalle kabadayısına; gündelik çirkin entrikayı “politika” gibi gösterip çevresinde yaymakla görevli “partili”den yandaş medya esnafı sözde gazetecilere ve daha bir yığın karanlık işlere her yerde, her zaman burnunu sokan gerici güruha kadar toplumun dokusuna girmiş çağ dışı kesimler ittifakı, bu “en geniş taban”ı oluşturmaktadır.
*
Bir de soruyorlar bana, “1 Kasım seçiminde AKP’nin çoğunluğu ele geçireceğini önceden nasıl bildin de yazdın?” diye… Cevabım şudur: Yukarıdaki tabloyu kendi çıkarı açısından hangi partinin daha iyi kullanabileceğini sezemeyecek kadar “toplum dışı” biri değilim. İkincisi, CHP, 7 Haziran seçiminin sonuçlarına güvenerek gevşekliğini korumakla kalmadı; ayrıca, yukarıdaki tablonun belirginleştirdiği toplum manzarasını umursamadığı için, 35 ilde hiç milletvekili çıkaramadı. Bu partinin öncelikle başkanı, binde beşlik oy artışıyla kendini savunmayı düşünecek kadar “siyaset kültürü”nün dışında olduğunu göstermiştir, ne diyeyim? 7 Haziran’da yüzde 16.29 oranında oy alan MHP ise 1 Kasım’da 11.90’a düştü ve kaybettiği yaklaşık 2 milyon oyun herhalde hepsi AKP’ye gitti; konuşacak bir şey yok.
Halkların Demokratik Partisi ise bence oyuna gelmiştir: Haziran’dan kasım ayına kadar olan süreçte PKK, kendisine yönelik tahriklere karşılık verip “terörist” görünümünü hatırlatarak HDP’nin oylarını olumsuz yönde etkilemiş ve “emanet” denen bir milyon dolayındaki oylar, bu kez AKP’ye gitmiştir. Şu da var ki, batı illerini geçelim, HDP’nin güçlü olduğu Muş, Ağrı, Bitlis ve Bingöl gibi doğu illerinde bu parti yüzde 11 oy yitirmiş, haziranda birinci parti olduğu Kars ve Ardahan’da bu kez birinciliği AKP’ye devretmiştir. Umumi manzara budur.
Bu yazdıklarıma itirazı olan, lütfen cevaplasın beni.
* Almanca sefil, ayyaş, düşkün anlamlarına gelen sözcük.
- Veda yazısı 01 Nisan 2019 19:40
- İki konu bir de sav söz 11 Mart 2019 20:05
- Atabaş'ın ardından 04 Mart 2019 19:30
- Ceyhun Atuf Kansu 25 Şubat 2019 23:10
- Fenerbahçe’nin Hâl-i Pür Melâli 19 Şubat 2019 01:19
- Beyin Göçü 12 Şubat 2019 00:33
- ‘Selim Ağbi’yi hatırlarken 05 Şubat 2019 00:00
- İstanbul Müzik Festivali 21 Ocak 2019 23:40
- Fiyatlar yasayla düşer mi? 08 Ocak 2019 00:24
- Ankara’da yeni bir dönem mi? 01 Ocak 2019 00:34
- Erdal Erzincan'la halk müziğimiz üzerine (2) 25 Aralık 2018 00:05
- Erdal Erzincan’la halk müziğimiz üzerine (1) 18 Aralık 2018 02:47