13 Kasım 2015 00:54

Demokratik başkan!

Demokratik başkan!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu köşeden ve başka platformlardan belki de onlarca kez yazıp söylediğimiz bir şey vardı: Esas mesele cumhuriyet veya monarşi (kral, imparator, şah, padişah, prens, emir, kağan, hakan, başkan) değil demokrasidir. Bunu derken monarşi savunucusu ya da heveslisi anlamı çıkartılmaması gerektiği şerhini de her seferinde düşüyorum, çünkü ülkemiz algı politikaları ile yönetiliyor. 

Nitekim monarşiyle yönetilen ama demokrasinin beşiği olan Avrupa ülkelerini saymaya ve bunun karşısında cumhuriyet olup demokrasinin olmadığı ülkeleri de saymaya gerek yok sanırım. İşin özüne bakarsanız bizde başkanlık yok da sanki demokratik bir yönetim mi var? Amerikan Başkanının sanık sandalyesine oturtulduğu bir başkanlık ile karşısında sigara dahi içemediğiniz bir cumhuriyetin cumhurbaşkanını hiç kıyasladınız mı?
1 Kasım seçimlerine hazırlanırken seçim çalışmalarında hep söylediğimiz bir şey vardı; HDP yüzde 13 ve üzerinde oy alamaz ise ülkede başkanlık adı altında diktatörlüğün yasal zemine oturtulması tartışmaları yeniden başlayacaktır. Beklenen oldu ve ülke yeniden başkanlık tartışmasına başladı. İstenilenin diktatörlük olduğunu isteyenden biliyoruz. 

Her koşulda cumhuriyetin ama demokrasiyle yönetilen demokratik cumhuriyetin savunucusu olmaya devam edeceğiz. Tayyip Erdoğan zaten fiili başkanlığını uyguluyor, onun başkanlığının ne olduğunu en iyi Cizre halkı, Silopi halkı biliyor. 

HDP ve CHP’nin bu dönemde başkanlık tartışmalarının bir tarafında konumlanarak tartışmaya dahil olmak yerine meselenin demokrasi olduğunu ve tartışılması gerekenin demokratikleşme olduğunu her fırsatta dile getirmesi gerekiyor. Tayyip Erdoğan ve onun AKP’si ne kadar başkanlık derse HDP ve CHP’nin de daha gür sesle demokrasi, demokratik cumhuriyet demesi gerekmektedir. 

1 Kasım’da kötülük kazandı, kötülük onaylandı ve bunun akabinde de kötülük sürdürülmeye devam ediyor. Kötülük şimdilik kendilerine biat etmeyen Kürt halkına yönelmiş durumda, yarın IŞİD eliyle Alevi kurum ve kuruluşlarına Alevi halkına yönelmeye başlayacak. Nitekim Alevi kurumları emniyet tarafından uyarılmış, IŞİD saldırabilir diyerek.

Bize yine direnmek, yine kan, yine gözyaşı düştü. Ama teslim olmadan, boyun eğmeden direnmek. Peki nasıl geleceğiz bu zalimlerin üstesinden, nasıl karşı koyacağız bu kadar kötüye ve kötülüğe; tabii ki bizimle aynı kaderi paylaşan toplumsal kesimlerle daha çok yan yana durarak. Emniyet “Tedbirinizi alın” demiş IŞİD’e karşı. 

Peki biz nasıl alacağız bu tedbiri?. Aslında bunun cevabı 1978’de Maraş’ta Yörükselim Mahallesi’nde, Sivas’ta Ali Baba Mahallesi’nde, Ankara Tuzluçayır’da İstanbul Okmeydanı’da, Gazi Mahallesi’nde gibi birçok yerde var. 

Bir şeyleri yeniden yazmaya, büyük büyük tahliller yapmaya gerek yok. Cevaplar çok basittir. Emniyet yetkilileri bize tedbirinizi alın demiş ya, öyleyse biz bu tedbiri almak zorundayız. Zamanın behrinden beri zalimin adı farklı olsa da zulmü hiç değişmedi. Bugün bize IŞİD diye sundukları o zulmü biz zamanın behrinden beri tanıyoruz, nasıl başa çıkacağımızı da biliyoruz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa