Almanya’nın sığınmacı histerisi
Fotoğraf: Envato
Almanya’da şu günlerde hükümet düzeyinde tam anlamıyla bir “sığınmacı histerisi” yaşanıyor. Halbuki bir-iki ay önce ülke genelinde halk arasında ölüm ve büyük tehlikeleri aşarak Yunanistan üzerinden Balkan ülkeleri rotasını takip ederek Almanya’ya ulaşan sığınmacılarla büyük bir dayanışma sergilenmişti. Gazete sayfaları ve televizyon ekranları Alman halkının dayanışma ve ‘hoşgeldin kültürü” örnekleriyle doluydu.
Bugün de çok fazla gösterilmese de halk arasında dayanışma her yerde devam ediyor. Eksilen fazla bir şey yok, ama yansıtan az.
Devlet katında ise işi uyanıklığa vurup sorumluluğunu bir yana bırakıp, yükü gönüllü yurttaşların sırtına bindirme, hedef gösterme ve sığınmacılarla halk arasına mesafe koyma, bölmenin planlarını yapmaya başladı bile...
Hristiyan demokratlar ve sosyal demokratlardan (CDU/CSU-SPD) oluşan “büyük koalisyon” hükümeti olumlu havayı dağıtmak için canla başla çalışıyor. Yıl sonuna kadar 1.5 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapılabileceğine dair açıklamaların aslında toplumda korku yaratma üzeriden devreye kurulduğu anlaşılıyor.
Bir kaç hafta önce ellerinde taşıdıkları “Kapıları açtığın için teşekkürler Almanya!”, “Seni seviyoruz Merkel!” dövizleriyle Almanya’ya giriş yapan sığınmacılar, şimdi büyük hayal kırıklığı içinde adeta “gidiş gönderilme törenleri”ne kendilerini hazırlıyorlar.
Nereden nereye...
En temel insan haklarından biri olan sığınma hakkını bir kez daha budamak için masaya yatıran Merkel Hükümeti bir kaç noktada önemli değişikler planlayarak, fiilen sığınmayı bir hak olmaktan da çıkarıyor.
Öngörülen yasal değişiklikleri, yapılmak istenenleri şu şekilde sıralamak mümkün:
a- Normal koşullarda Almanya’ya gelip sığınma başvurusu kabul edilen insanlar bir süre sonra eş ve çocukları yanına aldırabilirken, hükümet bu hakkı rafa kaldırmayı planlıyor. Gerekçe olarak da Suriye’den çok sayıda insanın geleceği gösteriliyor.
b- Savaşın sürdüğü ülkeler de “güvenli ülke” ilan ediliyor. Örneğin Suriyelilerden sonra en büyük grubu oluşturan Afganistanlıların, Afganistan’da çatışmanın olmadığı “güvenli” bölgelere sınır dışı edilmeleri isteniyor.
c- Balkan ülkeleri ya da diğer AB ülkelerine kurulamayan “transit bölgeler” şimdi “transit kamplar” halinde Almanya’nın güney sınırında hayata geçiriliyor. Gelen sığınmacıların başvuruları bu kamplarda alındıktan sonra ülkeye giriş yapıp yapmayacaklarına karar veriliyor. Bu da yasal bir hak olan sığınma başvurusunda bulunmayı fiilen kaldırıyor.
d- Yaz aylarında rafa kaldırılan Dublin II Anlaşması yeniden devreye konuluyor. Başka bir değişle, 21 Ekim’den itibaren bir AB ülkesi üzerinden Almanya’ya geldiği tespit edilen sığınmacılar, geçiş yaptıkları ülkelere geri gönderilecekler. Daha önce yürürlükte olan bu uygulama, yoğun sığınmacı akını nedeniyle kaldırılmıştı.
Birkaç aydır yürürlükte olan uygulamaların kaldırılması, akıl almaz uygulamaların mimarı olarak Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere öne çıkıyor.
Sıraladığımız maddelerden özellikle ikisi koalisyon ortakları arasında tartışmalara neden oldu. Dahası, Suriyeli sığınmacılara ilk etapta geçici kalma izni verilmesi, ailelerini yanlarına getirmelerinin engellenmesi ve Dublin II’nin rafa kaldırılması konusunda Maiziere’nin kendi başına karar verdiği, “hükümete darbe” yaptığı ileri sürüldü. Ancak Başbakan Merkel’in de Maiziere’ye sahip çıkması işin özünün hiç de öyle olmadığını gösteriyor.
Bu demektir ki; Merkel Hükümeti sığınmacılar konusunda görünürdeki yumuşak politikasına son verip, gerçek sert yüzünü göstermeye başladı. Bu elbette sığınmacılar için ikinci bir trajedi anlamına geliyor. Savaşlardan kaçıp sığınacak güvenli bir liman bulduklarını düşünürken, limanın hiç de güvenli olmadığını fark etmeye başladılar. Bu nedenle geriye dönüp baktıklarında hep savaşı, acıyı, ölümü, yoksulluğu ve ayrımcılığı anımsayacakları.
Son sığınmacı akımını ileri süren hükümet böylece sığınma hakkında önemli budamaları da hedeflemiş bulunuyor. Yaratılan histeri nedeniyle henüz geniş kesimler arasında yükselen bir tepki yok. Ancak tek seçenek insanların yerinden yurdundan olmasının sorumluları arasında Almanya’nın da olduğunu ifade ederek, sığınmacılara insanca bir yaşam imkanlarının yaratılması için mücadele etmek kalıyor. Zira, sığınmacıları gerekçe göstererek halklar arasında ön yargıları ve düşmanlıkları körüklemek için inlerinden çıkmaya hazır pek çok çevre bulunuyor.
- Almanya seçimlerine doğru: Muhafazakarlar aşırı sağcılaşıyor 31 Ocak 2025 04:47
- Avrupa Trump’a karşı durabilecek mi? 24 Ocak 2025 04:15
- 2. Trump döneminde Avrupa'yı neler bekliyor? 17 Ocak 2025 04:58
- Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor? 10 Ocak 2025 04:08
- Almanya ABD’nin arka bahçesi mi? 03 Ocak 2025 04:54
- Avrupa 2024-25: Krizler, çelişkiler ve mücadele 27 Aralık 2024 04:19
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12