13 Kasım 2015 00:57

Terörle yönetip şantajla kazanmak! (2)

Terörle yönetip şantajla kazanmak! (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

SERMAYE DESTEĞİ
Ekonomik-sosyal nedenli destek, “teröre son verme ve istikrarı sağlama“ vaadiyle birleşik olarak kapitalistlerin küçüklü-büyüklü geniş kesimleri tarafından daha fazla dikkate alınmıştır. Bu o denli açıktır ki, ulusal hakları gaspedilen Kürtlerin, öteden beri sınıfsal çıkarları üzerinden devletle işbirliği içindeki büyük toprak sahibi aşiret reisleriyle sermaye çevrelerinin bir bölümü, Kürdistanda estirilen devlet terörüne rağmen, daha büyük vahşet ve kaos korkusunu işleyen AKP’ne desteklerini yenileyip yinelemişlerdir. Türk burjuva kesimlerin sadece T. Erdoğan yönetimi tarafından palazlandırılan kesimleri değil, kent yağması ve yüksek rant gelirinden paye alan küçük-orta kesimlerinin küçümsenemez bir kesimi de bu desteği sürdürmüştür. İktidar partisinin aynı zamanda devleti yöneten ve devletleşen parti olması ve korkuyla sindirmeye dair her türden yasa dışı eylemi hukuksal alan dahil sürdürmedeki pervasızlığı muhalif burjuva kesimleri de geriletmiş; kapitalistlerin aleyhine olarak asgari ücretin yükseltilmesi gibi bir vaat dahi, devlet desteği gözetilerek ve yalan ve riyakarlığıyla meşhur bir yönetim erki ve politikası bilinerek bu destekten geri tutmamıştır. Kapitalist(ler) açısından karlarını artıracakları bir “istikrar“ istenir olandır ve yaklaşık yüzde üçlük büyümenin sürdürülmesi durumunda en fazla kazanacak olanların kendileri olduğunu bilirler.

BEKLENİLMEYEN ANCAK ŞASIRTICI DA OLMAYAN SONUÇ
Olayların akışının değil sadece, sınıf güç ilişkilerinin iç diyalektiğıinin bu beklenilmeyen “mucize“nin koşullarını nasıl da olgunlaştırdığına, buraya dek kısmende olsa belirtilen etken ve gelişmeler belirli bir ölçüyle de olsa açıklık getirirler. Toplumsal gerçekliğimizin değişmeye mahkûm ancak henüz ciddi şekilde varlığını sürdüren bir özelliğidir bu. 

Sınıf mücadelesinin kesin biçimlere vardırılmasının binbir engelle karşılaştığı; işçi ve emekçilerin ileri kesimlerinin yürüttükleri kararlılık ve cesaret isteyen meşakatli mücadelenin zor ve baskıyla çoğu kez yarı yolda kesilen istikrarsızlığı; ileri kesimlerle asıl kitleyi oluşturanlar arasındaki ilişkinin sermaye ve iktidarının güçlerini cesaretlendirecek şekilde kopuk olmaya devam etmesi, sendikal bürokrasinin kapitalizm ve devlet ile iç içeliği ve işbirlikçi çizgisi; sınıf ve emekçi hareketinin çok çeşitli biçimlere bürünen burjuva ideolojisi ve politikasının etkisi altında olmaya devam etmesi, vb. nedenler, aşılması zorunlu handikaplar olarak, burjuvazi ve partilerine desteğin etkenleri olmaya devam ediyor.

Bu sonuçlar, evet şaşırtıcı olmamalıdır! Verilerin %42-43’e işaret ettiği; iktidar zorbalığıyla dayatılan bir “seçim“de; ek altı puan polis-asker ve tiran milis kuvvetlerinin kuşatmasında ve iktisadi-sosyal vaatlerin yanısıra terörizm söylemi eşliğinde daha geniş ve daha büyük saldırılar korkutmasıyla sağlanmıştır. Bol sayıdaki eşik kurtköpeğinin sürdüdüğü “aman daha fazla belayla karşılaşmayalım“ propagandasıyla desteklenen Kontrgerilla aklamaları, JİTEM ve “Beyaz Toroslar“ tehdidi; yargının neredeyse tümüyle hukuk dışı ve iktidar payandası kararlarla hükümet korumasındaki suçluları “aklaması“, bütün bunların bileşkesinde sonuçlar ortaya çıkarmıştır. 

Buna başlıca emperyalist ülkelerin desteği eklenmiştir. Merkel seçim öncesi Türkiye’ye gelip iktidarın baş sorumlularıyla “Mülteciler pazarlığı“ üzerinden destek vadinde bulunmuş; AB’nin tekel sözcüleri bekçi ülke konumunda bulunması koşuluyla desteklerini artıracalarını açıklamışlar; AKP iktidarı altındaki hak ihlalleri ve açık vahşi saldırılara ilişkin raporlar askıya alınmıştır. AKP hükümetleri döneminde yılda neredeyse on milyar doları bulan dışarıya sermaye ve kar transferi, ve yüksek faiz gelirini kapmak üzere ülkeye ihraç edilen ondört yıllık toplamıyla yüzlerce milyar dolarlık sermaye girişiyle güç kazanan bağımlılık bu desteğin en önemli iktisadi etkenidir.

Bu iç ve dış desteklerle birlikte, burjuva anlamıyla bir alternatif gücün de bulunmayışı, “kırk satır“cı politika ve güce desteği sağlamış ve artırmıştır. 

ÖRTÜ ATILACAK, DUMAN DAĞILACAK, GERÇEKLER AÇIK ÇEHRELERİYLE DAHA NET BELİRECEKTİR
Bu saltanatlı burjuva başarısını “yeni bir dönemin müjdesi“ olarak algılayan toplumsal kesimler, aslında daha büyük badireleri davet ettiklerini, bizzat yaşayarak göreceklerdir. Buna mahkûm olmamak gerekirdi, ama olgu da budur!

Gırtlağına dek servet yığmış olanların iktidar için baş vurmayacakları gaddarlık bırakmayacaklarını, yıllardır yineleyerek belirtmekteyiz. Bunu, esasen fazlasıyla yaşadık ve tanık olduk. Olanca hızıyla da devam ediyor. Halka karşı ucunda zehirli havuçlar bulunan taviz çubukları belki uzatılabilir, ancak esas olan saldırganlığın sürdürülmesidir. Entrikanın her türü devrede olmaya devam ediyor. Toplumsal yaşama yeniden sokulan eski tarih-eski taht hikayeleri, saray üzerine saray açılması, Osmanlılık adına dernek, kulüp, milis gücü ve gençlik örgütlenmesi, saraylarda Osmanlı gösterileri, dinin toplum yaşamına zorla ve devlet eliyle daha fazla sokulması bazı kesimleri memnun edebilir, dini ve geleneksel vahiylerin dumanında sarhoş olmalarını sağlayabilir, ama emperyalistlerin de desteğini tazeleme olanağı ortadan kalkmayan ve çıkarlara bağlı “ortaklık“lar üzerinden mücadeleci kesimler başta olmak üreze işçi sınıfı ve emekçilere, onlar hak talebinde bulundukları ölçüde; ve Kürtlere ve Alevilere yönelik olarak zaten sürdürülmekte olan saldırı ve yıldırma politikası daha da sertleştirilerek sürdürülecektir. Yani amiyane deyişiyle “rüzgar ekme“ye devam edilecektir. Bunun sonucunda fırtınaların kopması “mukadder olsa“ dahi, fırtınaları engellemek için vahşetin dozunu artırmak da yönetenin “fıtratı“ndandır. 

Öyleyse geriye tek yol kalmıştır. Örgütlü kesimleri başta olmak üzere ve onların kesim sorumluluğu unutulmaksızın tüm halk kesimlerinin ileri güçleri, geri kalanların aydınlatılarak güçbirliğine dahil edilmelerini sağlayacak politik taktik ve taleplerle mücadeleyi birleştirmek üzere kolları sıvamak; sabırlı, azimli ve kararlı davranarak, devrimci-demokratik ve sosyalist örgüt ve partileriyle, sendikal örgütleriyle, örgütsüz geniş kesimleriyle sömürülen ve ezilenlerin; Kürt ve Türk emekçilerinin etkili birleşik bir gücünü oluşturmak ve yağmacı saldırgan güç merkezinin karşışına dikmek zorundadırlar. EMEP, HDP, ÖDP, DİSK, TMMOB, KESK, işçi ve emekçilerden yana sendika şubeleri ve sendikacılar, aydınlar, gençler ve kadın örgütlerinin birleşik mücadelesinin halkın geniş kesimlerinin mücadele isteği ve kararlılığına güç katacağı, tartışma gerektirmeyecek kadar açıktır.

BİTTİ

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa