14 Kasım 2015 00:51

Siyaset ve seçmen tabanı davranışı

Siyaset ve seçmen  tabanı davranışı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Halkımızın yüksek basireti” ya da “Halkın kararı en doğrusudur” demek, aynı zamanda, seçilmiş iktidarlardan memnun olmak demektir. Kısacası, eğer halk daima en iyisini yapıyor, daima en doğru kararı alıyorsa, burjuva demokrasisinde seçimler sonucunda oluşan siyasi yapıya hiçbir eleştiri yöneltmemek gerekir. Sandık başına giden halk sadece vaatlerle ilgilenmeyip, son icraat dönemini de değerlendirdiğine göre, siyasi iktidarları aklamaktan başka çare kalmıyor. Nitekim, ülkemizde de durum aynı olmalı ki, 13 yıldır ve eski gücünden hiçbir kayıp yaşamadan AKP iktidarda duruyor.

Hal böyle ise, niçin ve nasıl oluyor da siyasi partileri ve iktidarın icraatını eleştiriyoruz. Örneğin, toplumun nerede ise yarısı AKP’yi onaylamıyor ve liderlerine sempati ile bakmıyor, fakat diğer yarısı ise AKP kadrosuna nerede ise tapıyor. Bu zıtlıkta bir yanlışlık olması gerekir. Evet, bu zıtlıkta bir yanlışlık var. Bugün bence yanlışlık olarak görülmesi gereken konularda bir şeyler söylemek istiyorum.

Her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de uygulanan siyasetten etkilenen kesimleri kabaca iki ana grupta toplayabiliriz. Toplumların büyük bir bölümü siyasetin doğrudan kendisini ve günlük yaşamını etkileyen yanı ile ilgilidir. Açıktır ki, insanın yaşamı ile ilgili siyasi kararlar başta geçim ile ilgilidir. Bu nedenle, asgari ücret ya da çeşitli maaş kategorileri ile ilgili kararlar toplumun çok büyük bölümünü etkiler. İlginç olan, bu tür özlük haklar piyasa sürecinde enflasyon nedeniyle erirken fazla duyarlı olmayan bireyler, zam söylentilerine karşı fevkalade duyarlı olarak kulak kabartır. Çünkü halk bilincinde piyasa otomatik işleyen bir süreç, oysa maaşa zam iradi mekanizmadır. 

Benzer şekilde sağlık sorunu ile algılamalar da aynıdır. En ufak bir hastalık durumunda profesöre gidebilme(!) yolunun açılması, kullanılıyor olmasa da halkı garip bir şekilde mutlu etmektedir. Oysa, bu esnada sağlık hizmeti çökertiliyormuş, zaten bu durumu halk algılamıyor ya da belki 10-15 yıl sonra algılayacaktır.  

Toplumun diğer kesimleri ise, doğal olarak, özlük haklar konusunda da duyarlı olmakla beraber, adalet sistemi, sağlık sistemi, eğitim sistemi ya da dış ilişkiler konularında duyarlı olur, hatta belki de bu konulara özlük haklarından daha fazla ilgi duyabilir. Böylesi doğrudan çıkarla ilgili olmayan alanlara ilgi duyan kesimler, açıktır ki genel eğitim düzeyi yüksek, gelir düzeyi güvenli ve oldukça tatminkar olan kesimlerdir. Bu durumu, birinci olarak bireyin genel ve maddi durumunu etkileyen koşulların olumlu olduğu koşulda bireyin dikkatinin daha üst sorunlara yönelmesi, ikinci olarak da yine hali vakti yerinde olan bireylerin toplumun geleceği ile ilgili daha bilinçli olması ile açıklayabiliriz. Genel durumu olumlu olmayan bireyler adalet duygusu ile ilgili algılamalarının hayli zayıf olması ya da çaresizlikleri nedeniyle, sistemin işleyişi hakkında fazla bilgi üretememektedirler. Aksi halde, AKP’nin kendilerine yapılan yardımın ne anlama geldiğini, hatta sorunun böyle yatıştırılmaya çalışılmasının nasıl haysiyet kırıcı olduğunu algılayıp, siyasi duruşlarını ona göre belirlemeleri gerekir. 

Hal böyle olunca siyasi partiler bireysel özlük haklarını parti ile ilişkilendirmeden vatandaşlık temeline dayalı ve objektif  kurallarla bireye sunulan hizmet olarak değil, parti bağlantılı ve partinin kararına dayalı sübjektif destek olarak sunarak çok geniş bir oy tabanını bireye ve topluma saygısızca garanti altına alabilmektedir. Bu garantiye dayanan iktidar tüm topluma başat olarak hukuk ve eğitim sistemi yanında dış ilişkilerde de toplumun çıkar gruplarının ya da kendi çıkarlarına göre oynayabilmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa