15 Kasım 2015

Bir heykel düşmüştü gökten

Troya savaşından yirmi yıl sonra ükesine dönebilen Yunanistanlı kent kralı yorgun Odisseus; karısı kraliçe güzel Penelopeya’ya, Troya’nın kuruluşu sırasında gökten düşen Palladyon adlı bir tanrıça heykelinden söz etti... 

O eski çağdaki bazı kişilere göre Palladyon denen o ünlü tahtadan tanrıça heykeli; İlos ve yoldaşlarının Troya kentini kurma çalışmaları sırasında, durup dururken gökyüzünden düşmüştü! Troya’nın kurucuları o gençler de bu heykeli, tanrıça Atena’yla özdeşleştirmişler ve onun adına yaptıkları bir tapınakta, özenle saklamaya başlamışlardı...

HEYKEL TANRIÇAYLA İLGİLİYDİ

Ama pek bilinmeyen bir şey vardı: O da Palladyon öyküsünün tanrıça Atena’nın ta çocukluk günlerine dek uzanıyor olmasıydı...

Daha sonraları kadın emekçilerin tanrıçalığına dönüşen gök gözlü güzel Atena; çocukluğunun uzunca bir süresini, deniz tanrısı Triton’un küçük kızı Pallas’la birlikte, dünyamızda geçirdi... Bu iki çocuk birbirlerini çok seviyorlar, aralarında değişik değişik oyunlar oynuyorlardı sık sık. Küçük Pallas’ın vur-kırcı babası tanrı Triton da; büyüdüklerinde uygulasınlar diye, onlara çeşit çeşit savaş oyunları öğretiyordu! Haliyle bu tür dövüş oyunları, giderek karşılıklı vuruşmalara dönüşmeye başladı! Bu iki çocuk; savaşçı tanrılardan öğrendiklerini, ayırdında olmadan benimsiyorlar, sonra da aralarında onları uygulamaya başlıyorlardı!..

SAVAŞ OYUNLARI GÜZEL BİTMİYORDU...

Atena’yla Pallas; gene bir dövüş oyunu oynarlarken, iş çığırından çıktı. Küçük Atena; Pallas’ı kıyasıya dövmek için, ardı sıra koşmaya başladı. Bu koşuşma sırasında kızı Atena’nın düşüp yaralanacağını anlayan Baştanrı Zeus, o ünlü kalkanını Pallas’ın önüne dikiverdi! Pallas da, korkudan yere yığılıverdi ve bir daha da ayağa kalkamadı!

Büyük bir üzüntüye kapılan Atena; tahtadan bir heykelini yaptı Pallas’ın... Ve onun adını anıştıracak şekilde, bu tahta heykele Palladyon adını verdi. Ve onu bulutların üstündeki Olimpos’a götürüp babası Baştanrı Zeus’un sarayındaki bir salona koydu. Zaman zaman Pallas’ın bu heykeline baktıkça, Atena’nın gök gözleri dolu dolu oluyordu... Bütün çocuklara bir tuzak gibi öğretilen o savaş oyunlarından ölesiye iğreniyordu artık.
Bu yüzden daha da insancıllaşmaya doğru dönüşümler geçirecek olan tanrıça Atena; zeytin ağacını, süresiz bir barışın simgesi olarak bütün Akdeniz halklarına armağan edecekti. Güzel sanatlara karşı üstün yetenekleri de olan bu tanrıça; bölgedeki genç kızlara dikiş, nakış, kumaş dokuma sanatlarını da öğretecekti... 

Bir gün, ayran gönüllü Baştanrı Zeus; Olimpos’taki sarayına gelen Atlas’ın güzel kızı Elektra’yı kucaklamak istedi! Elektra da koşaraktan kaçmaya başladı. Uzun bir koşuşturmadan sonra yorulan güzel Elektra, salondaki heykel Palladyon’a sıkı sıkıya sarıldı. Baştanrı Zeus da, heykeli Elektra’nın ellerinden sıyırıp aldı ve sarayının penceresinden, yıldızlarla ışıl ışıl yanıp sönen o derin boşluğa doğru fırlatıverdi! Tahta heykel yıldızlardan yıldızlara savrula savrula, Troya ovasına düştü...

HEYKELİ ROMALILAR SAKLADILAR...

O sıralarda kentin kuruluş çalışmalarını sürdüren Troya’nın kurucusu İlos ve yoldaşları, gökten düşen bu tahtadan heykelin kutsal bir armağan olduğu üzerinde görüş birliğine vardı. Onu Atena’nın tapınağına özenle yerleştirdiler. Geçen zaman içinde bu Palladyon heykeli, Atena’nın heykeli olarak algılanıp benimsendi. 

Bu olaydan nice yüzyıllar sonra Yunanistanlılarla savaşırken, Troyalıların Başkomutanı Hektor; tanrıça Atena’nın kendilerine yardımcı olması için anası Hekabe’ye, Palladyon’la ilgili olarak şöyle diyecekti:

“Evindeki en güzel, en büyük örtü hangisiyse,
Ser onu Palladyon denen güzel Atena’nın dizlerine!“

Troyalı bir tanrı bilicisi; bu Palladyon denen heykel, Atena’nın tapınağında durdukça, Troya’nın saldırganlarca ele geçirilmesinin söz konusu olamayacağını söyledi. Bazı Latin yazarlar da; Troya işgal edilip ateşe verildiğinde, Roma İmparatorluğu’nun kurucusu olan Troyalı Ayneyas’ın, ilk iş olarak bu kutsal heykeli yanına alıp Kazdağları’na sığındığını, sonra da İtalya’ya götürdüğünü söylemekteydiler. Gene onların söylediğine göre Romalılar; bu heykeli Vesta Tapınağı’na koydular... 

Bu tapınakta, yayılmacı Roma İmparatorluğu’nun yenilmezliğini simgeleyen ve hiç söndürülmeyen bir ateş yanmaktaydı. Bu ateşin bekçileri olan güzel rahibeler de; aynı tapınakta saklı tutulan Palladyon denen o heykeli hem koruyor, hem de onu görkemli şölenlerle sürekli onurlandırıyorlardı... 

Kısa bir süreç içinde, her biri bir tanrıya dönüşen Romalı krallar; sık sık tanrıça Palladyon’la konuştuklarını söylüyorlardı halklarına...

*****

Aşağıdaki şiiri; her zaman yanımızda hissettiğimiz örnek insan, büyük yazar ve ozan Sennur Sezer Ablamıza, bir selam olarak yollayalım, diyorum...
****
KERVAN
Hiç şaşırma yoldaşım
Olaki taş yağar ördek konuşursa...
Neler görüyor neler yaşıyor insan,
Yol aldıkça bu sonsuz güzergâhlarda.

En kötüsü Hades’in çağrısını duyunca,
Hani şaşmasın elin ayağın...
Habire kervanlar dönüp dolaşırken,
Adı kalır bazen ayrılanların.

Unutma öylesine büyük bir hazine,
Ne şanslısın gelip gördün.
Gerçi değmedi elin hepsine,
Ama unutamazsın ezgisini o yanık bülbülün.

Gelip geçecek daha nice kervanlar.
Az kaldım çok kaldım kavgası olmaz,
Habire dolup boşalırken konaklar...
Güzel selamların olursa hani giderayak,
İzini sürer yoldaşların, unutmaz.

Yaşar ATAN

Evrensel'i Takip Et