Olağandışı durumlar
Fotoğraf: Envato
Öncelikle okurlarımıza bir özür borçluyum geçen hafta yazımda yer alan cümle düşüklükleri için. Göndermekte gecikince o telaşla, yeterli dikkatle son bir okuma yapamamıştım ve sonuçta sizi düşük cümleleri olan bir yazı ile karşı karşıya bıraktım. Bağışlayın lütfen.
Tabii bu gecikmeler ve aksaklıklar son dönemde yaşadıklarımızla yakından ilişkili. HDP’nin neredeyse oyların tamamını aldığı yerlerde devletin izlediği saldırgan tutum ve bir açıp bir kapattığı sokaklarda yaşanan şiddet hepimizi etkiliyor. Sürekli yanlarında olamamanın üzüntüsü bir yana, oralarda bu dehşet verici şiddete maruz kalanlarla ilgili kaygılar da işlevselliğimizi azaltıyor kaçınılmaz olarak. Son birkaç günde Silvan açılırken, Cizre, Nusaybin yeniden kapandı. TİHV Cizre başvuru merkezimizin gönüllüsü dostlarımızla birlikte yapacağımız çalışmaları ortaklaştırmak için İstanbul’da 3 günlük bir beraberlik sonrası bugün onları uğurlamıştık, ama evlerine nasıl ulaşacaklarını bilmiyorduk. Haber alana kadar da bu haftaki yazımı toparlayabilme olanağı bulamadım örneğin, içimde derin bir huzursuzluk duygusu varken. Bir başka dostumla iki haftadır yaptığım telefon konuşmalarıyla yazımı yazma zamanımın denk düşmesi de bir yana. Arkadaşıma bu durumu söylediğimde telefonumu kapatmamı önerdi, ama nasıl kapatayım. Onun beni arama nedeni de devlet şiddetinin, işkencenin bir insanda bıraktığı derin izlerle ilgili üstelik ve yardım arayışı içinde. Ağır işkencelerden geçmiş bir dostunun Suruç katliamı ile başlayan, Ankara katliamı ile zirveye ulaşan sağlık sorunlarına çare arayışına katılmasam olmaz.
Örneğin dün gövde gösterisini hedefleyerek, ama halkın yoğun tepkileri arasında boşalttıkları 86 bin nüfuslu Silvan’da son 2 ayda ilan edilen 6. sokağa çıkma yasağı ve yaşanan şiddet hepimizin üzerinde nasıl izler bırakıyor, bir düşünmeliyiz. Belki orada 12 gün kapatılan insanlardan başlamalı. TİHV Dokümantasyon Merkezi günlük insan hakları raporları verilerinden derlenen 3-11 Kasım 2015 tarihleri arasındaki sivil halka yönelen yaşam hakkı ihlallerine göz atalım. 3 Kasım 2015 günü sabah saatlerinde evine gittiği belirtilen Müslüm Tayyar (22) zırhlı polis aracından açılan ateş sonucu yaşamını yitirmiş, aynı akşam Sertip Polat (20) özel harekât timlerinin düzenlediği operasyon sırasında vurularak öldürülmüş. 4 Kasım 2015’te özel harekât timleri tarafından açılan ateş sonucu Engin Gezici (24) ağır yaralanmış, vurulan yeğenini görüp yanına gitmeye çalışan halası İsmet Gezici (55) de aynı timin açtığı ateş sonucu vurulmuş ve her ikisi de kaldırıldıkları hastanede ölmüş. 9 Kasım 2015’te özel harekât timlerinin sokağa çıkma yasağının bulunmadığı Feridun Mahallesi’ndeki bir kahvehaneyi taraması sonucu Mehmet Gündüz(/Yavuz) (45) , akşam saatlerinde, Tekel Mahallesi’nde özel harekât timlerinin açtığı ateş sonucu Yakup Sinbağ (20) yaşamını yitirmiş. Evet, 3’ü ile 11’i arasında 6 kişi öldürülürken, 8 kişinin de yaralandığı bu ilçede ilk sokağa çıkma yasağının uygulandığı 16 Ağustos 2015 tarihinden bu yana toplam 14 sivil öldürülmüş. Yalnız 9 günlük sayılara baktığımızda dahi, örneğin İstanbul’un nüfusu ile karşılaştırıldığında bu şehirde 9 günde 1500 kişinin öldürüldüğü, 2000’e yakın insanın da yaralandığını düşünün. Yaşam hakkı ihlalleri bir yana, askeri tankların kentin çevresinde konumlanarak şehri abluka altına aldığı ve helikopter destekli hava saldırılarını da içeren askeri operasyonların gece gündüz sürdüğü, internet ve telefon hatları ile su ve elektriğin kesik olduğu, ekmek dâhil olmak üzere insanların gıdaya erişemediği ve ilgili mahallelerin çatışmalar nedeniyle yaşanmaz hale geldiği, özel harekât polislerinin zırhlı araçların megafonundan ve camilerden “Mahalleyi boşaltın yoksa hepinizi tararız” anonsları geçtiği, operasyonların ardından gene İstanbul’un rakamlarıyla söyleyelim, daha anlaşılır olsun, 5 milyon insanın şehri terk etmek zorunda kaldığı, İçişleri Bakanlığı’ndan bir yetkilinin operasyonların yoğunlaştırıldığı, sokağa çıkma yasağı bulunan mahalleler için “haritadan sileceğiz” dediği ve pencereden bakabilirseniz eğer cesaret edip de, evlerinizin duvarlarına “Türksen övün, değilsen itaat et” diye yazılama yapan özel harekat timleri ile burun buruna geldiğinizi var sayın. Ne yapardınız?
Olağandışı bir durumla karşı karşıyayız ve hepimiz farklı tepkiler veriyoruz. Halk da örneğin, tüm o şiddetinin ardından bir de gözdağı vererek şehrin içinden tanklarla geçen askerlere tepkisini gösterdi, yüzünde korku ile koşarak aralarından geçen çocuk yaşta erleri görünce bu kez orta yaşın üzerindeki bir grup da onları koruma refleksi ile aralarına alıp kalabalığın arasından geçmelerini sağladı. Siz olsanız sahi, ne yapardınız?
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26