Eşitsizlik, normalleşememe, zorunlu göç ve barış
Fotoğraf: Envato
Yakın zamanda yaşanan Paris Katliamıyla birlikte bilim insanlarının, gazeteci, yazar ve araştırmacıların birçok kez önemini dillendirdikleri ancak göz önüne alınmayan sorunlar hızlıca tekrar gündeme geldi. Bu bağlamda Avrupa ülkelerinin bu ve benzeri savaş halleri sebebiyle zorunlu olarak göç eden mülteciler sorununu çözmede başarısız olduğunu gözlüyoruz. Türkiye’de olağan hale getirilen sokağa çıkma yasakları süresinde sivil ölümlerin artması ve insanların göçe zorlanması sorunun bu önemli boyutunu epey görünür kılmaktadır.
Dünya ölçeğinde enerji kaynaklarını ve bu kaynaklara sahip ülkeleri sömürerek sermaye birikimi sağlamış, endüstri devrimini yaparak bilimsel ve teknolojik gelişmeleri hızlandırmış olan devletler geçmişte ektikleri rüzgarı şimdi fırtına olarak biçmekteler. Öyle ki bu fırtına artık tüm insanlığı tehdit eder hale gelmiş durumdadır.
Milyonlarca insanın yurdundan/toprağından göç etmesi, aç ve susuz kalması pahasına kendi halklarına yüksek bir refah sağlayan kapitalist/emperyalist devletlerin sömürü hırsı artarak sürmektedir. Zorunlu göç sonucu gelişmiş ülkelerde yaşayan hatta orada doğup büyümüş insanlar geçmişte kendilerinin ve atalarının yaşadığı acılardan dolayı mutsuz oldukları gibi her anlamda eşit olmadıklarının da farkındadırlar.
Unutmayalım ki doğal afetler dışında kalan çalkantı, savaş, darbe ve kırılmaların sebebi kapitalist/emperyalist sistemin yüzyıllardır süregelen aç gözlülüğü ve paylaşma hırsıdır. Bu noktada Kenya’nın kurucu Devlet Başkanı Jomo Kenyatta’nın ünlü sözünü hatırlatmalıyım: “Beyaz adam geldiğinde, bizim topraklarımız, onların ellerinde İncil vardı. İncil’i verip bizi uyuttular; gözlerimizi açtığımızda İncil bizim elimizde, topraklarımız onlardaydı.” Beyaz adam sömürdükçe eşitsizlik artmış ve geri bıraktırılmış ülkelerde milyonlar açlık, susuzluk ve hastalıklarla boğuşmayı sürdürmüştür.
Suriye’deki iç savaşın acı sonuçlarını her gün yaşamaktayız: Katledilen/göçe zorlanan insanlar ve harabeye döndürülen kentler. Benzer şekilde Türkiye bu anlamda laboratuvar ülke olma özelliğine sahiptir. 1924 Anayasası’nın hemen ardından yapılan korkunç katliamlar ve zorunlu iskana tabii tutulan binlerce insan söz konusudur. Toplumsal uyanışın devlet için tehlikeli olmaya başladığı durumlarda askeri darbeler gündeme gelmiş ve böylece toplumun normalleşmesi engellenmiştir. Öteki kabul edilen ve hatta iç düşman ilan edilen farklı inanç sahipleri ile farklı uluslara/topluluklara ait insanlar için dün olduğu gibi bugün de can ve mal güvenliği yoktur.
Eşit kabul edilmeyen, normalleşmesine izin verilmeyen, katliamlara ve zorunlu göçlere tabi tutulan milyonlarca insanın yaşadığı bir coğrafyada/dünyada barışın tesisi elbette kolay değildir. Yeryüzünde zorunlu göç, açlık ve yoksulluk ortadan kaldırılmadığı sürece savaşlar sürecek ve savaşlar sürdükçe bu sorunlar daha da derinleşecektir.
Toplumsal uyanışı askeri darbeler ve kukla yönetimler ile bastırmaya çalışan emperyalist sistem artık tıkanmış ve çaresiz durumdadır. Eski yöntemlerle kendini yeniden üretmekte zorlanmaktadır. Suriye krizi gerçekte bu tıkanmışlık ve çaresizliğin somut halidir. Savaş ve talana dayalı gelişme ısrarı tüm insanlığı ve yaşlı gezegenimizi tehdit etmektedir. Avrupa ülkelerinde ırkçı/faşist partilerin ve Ortadoğu’da cihatçı grupların güçlenmesini bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Eşitlik olmadan özgürlük ve adaletin olmayacağı akılda tutularak toplumların normalleşmesini sağlamakla işe başlanabilir. Müdahalelerle bağışıklık sistemi çökertilmiş toplumların, geçmişi ve geleceği çalınmış milyonların varlığını hesaba katmadan yapılan planların havada kaldığı anlaşıldığına göre yeni bir denklem kurulmak durumundadır. Unutmayalım: İnsanların kendi yurdunda eşit, özgür ve mutlu şekilde yaşamasını sağlayamadığımız takdirde dünyadaki yaşamı tehdit edenler çoğalacaktır.
- Nobel bilim ödülleri ışığında Türkiye'ye bakmak 20 Ekim 2016 00:29
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! (2) 06 Ekim 2016 00:07
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! 22 Eylül 2016 00:52
- Bu kaos ve kabus ortamında barış olası mı? 25 Ağustos 2016 00:32
- Kentlerimiz ve demokrasimiz 11 Ağustos 2016 01:00
- Darbe girişimi, normalleşme ve demokrasi 28 Temmuz 2016 00:51
- Su uyur, Milli Eğitim Bakanlığı uyumaz 14 Temmuz 2016 01:00
- Ne yazmalı ve ne yapmalı? 30 Haziran 2016 00:52
- Militarist ve gerici eğitimle nereye? 16 Haziran 2016 00:52
- Paranın padişahlığı ve güçlünün hukuku 02 Haziran 2016 01:00
- Bilim karşıtlığı, yozlaşma ve faşizm 19 Mayıs 2016 00:52
- Yüzleşemediğimiz için yozlaşıyoruz! 05 Mayıs 2016 01:00