Savaş, kim tarafından, ne için?
Fotoğraf: Envato
Paris’te insanların kitlesel birarada olduğu stadyum, konser salonu gibi yerlere yapılan IŞİD saldırıları ve 130’dan fazla kişinin katledilmesi üzerine, emperyalist ülkelerin yöneticileri tarafından yapılan açıklamaların en dikkat çekici yanı, savaş sözcüğüne yapılan güçlü vurgudur.
Hollonde ve Manuel Valls, ardarda yaptıkları açıklamalarda “Fransa savaştadır!” dediler. Hollande, savaşın “uzun süreceğini” ekledi. Bu yönlü açıklamalar, daha önce, ABD yöneticileri tarafından da yapılmıştı. Alman yöneticileri başta cumhurbaşkanları olmak üzere, “saldırının tüm Avrupa’ya yapıldığını” belirterek, buna karşı “hep birlikte mücadele”den söz ettiler. Papa Francesco, “parçalı şekilde süren 3. Dünya Savaşı”ndan söz etti.
Savaş, rastgele kullanılan herhanği kavramdan; önü-sonu düşünülmeden öylesine söylenmiş sözcük(ler)den farklı içeriğiyle; üstelik bir de ABD ve Avrupalı emperyalist şeflerin, tehditten öte pratiklerinin ifadesi olarak bu denli güçlü şekilde vurguyla gündemleştirildiğinde, bu, dünya halklarının daha büyük yıkımlarla daha fazla yüz yüze kalacaklarına işarat eder.
Bir savaş, evet; Papa’nın söylediği türden parçalı haliyle zaten sürmektedir. Öncesi bir yana;Amerikan emperyalizminin şefliğinde 2001 Afganistan, 2003 Irak işgalleriyle daha üst düzeye çıkarılan emperyalist saldırganlık ve yağma; IŞİD gibi bütün yan ürünleriyle birlikte onbeş yıldır devam ediyor. Bu süre içinde, emperyalist işgalciler sadece bu ülkeleri yıkıma uğratıp yağmalamakla kalmadılar, milyonları bulan insan kırımına da imza attılar. Bahaneleri “terör” idi, ama terörü kendileri ekip-yeşermesi için her tür çabayı gösterdiler. Öncesi süreçte gerçekleştirdikleri katliamlar bir yana, 1979’da Afganistan’da, o zamanın Sovyetler Birliği’ne karşı, ABD ve Pakistanlı işbirlikçileri eliyle doğrudan örgütlenen ve finanse edilerek silahlandırılan El Kaida’nın kökleri, devlet politikaları düzeyinde “Yeşil Kuşak” çevirmesine dek uzanır. “Komünizm”i yeneceklerdi ve bunun için baş vurmayacakları katliam, yapmayacakları alçaklık yoktu. Söz konusu olan oysa Asya ve Afrika’da daha geniş pazarları; hammadde kaynaklarını; kara ve deniz ulaşım yollarını denetlemek; mümkün en fazla kaynağa el koymaktı. Bunun için her aracı kullandılar. Afganistan ve Irak’tan sonra Libya’yı da vurdular.
Batılı emperyalistlerin başlıca rakip ve hedefi Rusya idi, ve onun etki alanına şu ya da bu süreçte şu ya ba biçimde girmiş ülkelerden başlayarak onu geriletmek üzere sürdürülen çevirme ve etkisizleştirme stratejisi gereğince baş vurulan “İslamı kullanma” politikası; bir süre sonra, bizzat besleyip silahlandırdıkları terör çetelerinin sahipleriyle çatışmasını gündeme getirdi. Afganistan’da “Taliban” - ve El Kaide ile girdikleri çatışma, dinsel, aşiretsel, ulusal motifli çıkar bağlantılarıyla yön değişikliğinin ifadesiydi. Buna rağmen, kendilerinin “gerçek İslam’ı temsil ettiği”ni ileri sürerek kara bayrak sallayan terör çetelerini Suriye’de, Esat yönetimini yıkmak üzere taşeron olarak kullanmaktan geri durmadılar.
Bu terör çetelerinin ulusal-etnik; mezhepsel ve dinsel dayanaklarının olması, bir sosyal temele sahip olmaları gerçeği, büyüyüp ilgi görmelerinin önemli etkeniydi. Emperyalist başkentlerin karar vericileriyle Türkiye, S. Arabistan, Katar gibi taşeron ülke yöneticilerinin, onları yıkmak istedikleri yönetimlere karşı kullanma politikaları desteğinde daha fazla güç kazandılar. Kitle katliamlarına girişip, emperyalist ve işbirlikçi karar vericilerin çizdikleri sınırlarda kalmayacaklarını göstermeye başladılar. Ortaya çıkan bugün Suriye ve Irak’ta yaşandığı üzere tarihin en büyük barbarlığı ve yıkımı oldu. Bu barbarlığın söz konusu ülkelerde hakim hale gelmesi ve bölgenin daha geniş bir alanına doğru yayılması, çok açık olmalıdır ki, sadece zengin enerji rezervleri ve “Doğu-Batı” ulaşım yollarının denetimi gibi temel önemdeki bir neden dolayısıyla bile emperyalistlerin çıkarlarının ihlali olacaktır.
IŞİD’e karşı savaş politikası bütün bu gelişmelerden ve etkenlerden bağımsız olmadığı gibi, savaşlarda ve savaşa hazırlık dönemlerinde en fazla kazananların silah sanayi başta olmak üzere tekeller olduğu dikkate alındığında, Amerikan ve Fransız şeflerinin “uzun sürecek savaş”tan söz etmeleri, IŞİD’in “yenilmez ve çok zorlu bir rakip olduğu”yla değil, bütün bu ülkeleri ve bir bütün bölgeyi kaos ve istikrarsızlık ortamında kendine muhtaç hale getirerek yağmalamayı sürdürme gibi çok daha kapsamlı çıkar stratejileriyle bağlıdır.
Putin, Antalya’da G-20 olarak adlandırılan ülkelerin yöneticilerinin suratına atılmış bir yumruktan daha etkili sözleriyle, “IŞİD’in 40 ülke tarafından finanse edildiğini biliyoruz. Üstelik finans kaynağı sağlayanlar arasında bugün G-20 zirvesine katılan ülkeler de var” dediğinde, sadece Ortadoğu’da Rusya’nın çıkarları yönünde yürüttüğü politikadaki kararlılığını açıklamadı. IŞİD ordusunu silah sağlayarak, petrol ticaretiyle parasal kaynaklarını büyütmesine yardımcı olarak büyüten rakip emperyalistlerle Türkiye, S. Arabistan gibi emperyalizm işbirlikçisi ülkelerin yöneticilerini, IŞİD katliamlarının suç ortakları olarak da ilan etmiş oldu.
Emperyalist ülkelerin yöneticileriyle işbirlikçilerinin sorumlusu oldukları ve yıllardır süren-sürdürülen imha ve yıkım savaşlarının; bunlar ister doğrudan kendileri ibterse taşeronları tarafından yürütülüyor olsun bölgemiz ülkeleri halklarının toplumsal yaşamını ülkeleriyle birlikte yıkıma uğrattığını; alt yapısını, kültürel birikimini, insan ilişkilerini tahrip ettiğini, milyonlarcasının ölümüne ve milyonlarcasının “göç yolları”na düşerek, ölmeden kaldıkları kadarıyla belirsiz bir geleceğe yol almalarına yol açtığını görmeyen varsa eğer, bu dünyada yaşamıyor demektir.
Şimdi sorun şudur: IŞİD barbarlığı püskürtülmeli, dağıtılmalı ve yok edilmelidir! Ona hanği türden olursa olsun yardım etmiş ülkelerin yöneticileri savaş ve katliam sorumluları olarak yargılanmalı ve cezalandırılmalıdırlar. Suriye başta olmak üzere ülkelere emperyalist-gerici müdahaleler son bulmalı; halkların kendi yönetimlerini kendilerinin belirlemeleri önüne engel çıkarılmamalıdır. Ülkemiz dahil bölgemizin tüm halkları, emperyalist şeflerin gürültüyle açıkladıkları savaş politikasından en fazla zarar görecek olanların kendileri olacaklarını bilerek, gerici savaş karşıtı mücadeleyi yükseltmelidirler.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40