‘Yerli ve milli milletvekili’ meselesi (7)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Ağır aksak da olsa, zaman zaman paslanıp gıcırdasa da, yine de arada bir gres yağıyla bolca yağlandığında kendi ekseni etrafında dönenip duran bir “demokrasi çarkı”mız çok şükür mevcut!
Bir zamanlar, yani demokrasi çarkının henüz ülkemizin değirmenlerinde dönmediği o eski dönemlerde; “padişah, sultan” lakaplı ecdatlarımızın fermanları karşısında boyunları ister istemez kıldan ince olan bilumum “kul”ların, hünkarlarımızın buyurdukları istikametlere doğru kılıç, kalkan kuşanıp yollara revan olmasının ardından; imparatorluğun sınırları, önceleri hani deyim yerindeyse Çin’den maçine uzanırken, daha sonraları Viyana kapılarından “tornistan”la gerisin geri tosbağa misali kabuğuna çekilip, dolayısıyla Konya ovalarında sil baştan çadır kurmaktan son anda İstiklal Harbi sayesinde kurtuluşunu, ilkokuldan itibaren üniversite kapılarına gelinceye dek tarih kitaplarından hatmedip, akabinde de cumhuriyet döneminin bunca yıllık serencamıyla birlikte demokrasi çarkının misak-ı milli sınırları dahilinde hangi minvalde dönmeye başladığını da gari iyi kötü ezberledik, hâlâ aynı teviyede ezberliyoruz elhamdülillah!
Nitekim, “Geç buldum, erken kaybettim” şarkısındaki gibi son anda bulduğumuz için milletçe üstüne tir tir titrediğimiz bu demokrasi çarkının, çeşitli bahanelerle dönmesini engelleyip, böylece çanına ot tıkamayı inceden inceye hesaplarla devreye sokmak isteyen içimizdeki “aklı kıt” hainlerin yanı sıra, keza hangi folluklarda yumurtladıklarını ne hikmetse bir türlü çözemediğimiz dış mihraklı “üst akıl”lara rağmen, yine de demokrasi çayırında mil pardon deh çüş makamında at koşturmayı inatla sürdüren jokeyler olduğumuz için bizlere ne mutlu!
Gerçekten de el alemin seneler senesi “nimet”lerini amiyane deyimiyle tepe tepe kullanıp bunun keyfini çatarken, bizler, kısaca “halk idaresi” diye tanımlanan bu yönetim biçimini belki hayli geç, ama pir keşfettiğimiz için bu “nimet”i gözümüz gibi sakınmanın en güzel yolunu da, şu an cumhurumuzun “reisi” olan zat-ı devletlunun bundan kısa bir müddet önce Hakkari’de, altını kalın çizgilerle belirttiği fevkaladenin fevkindeki bu “hassas” cümlede buluyoruz:
“Tek millet dedik, tek bayrak dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik. Buna karşı çıktılar. Buna karşı çıkanın Türkiye’de yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin”
Aslında “demokrasi” denen bu idare tarzının belki de en güzel tarifini bir bakıma sanki içeren, yukardaki bu “ferman” karşısında şapka çıkarmamak na mümkün!
Memlekette herkesin, her “vatandaş”ın kendi “düşünce”lerini meydanlardan özgürce dillendirmelerine olanak tanıyan, ülkenin en muteber koltuğunda oturan devletlumuzun iki cümle ile altını çizdiği bu “hürriyet” ortamının, her geçen günün ardından havuç misali çok daha derinlere doğru kök salmasının bu “sihirli formül”ünü, yine cumhurumuzun başının gecesini gündüzüne katarak daha geçenlerde bulup buluşturup piyasaya sürdüğü, “1 Kasım’da 550 tane yerli ve milli milletvekili istiyorum” babındaki evdeki hesapları çarşıya uymadı ama, özüme kalırsa yarım porsiyon bile olsa nihayetinde “fire” veren bu hesap, belki de ülkemiz için “hayırlara vesile” mi olmuştur; bunu da yine istersen haftaya konuşalım Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30