25 Kasım 2015 00:37

Bir kent, iki vekil

Bir kent, iki vekil

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kürtlerin bilge ismi, Gazeteci,Yazar Musa Anter, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da saldırıya uğradığında yanında yeğeni Gazeteci, yazar Orhan Miroğlu da vardı. Anter öldü, Miroğlu yaralandı.
Miroğlu, 1999 yılından bu yana HADEP, DEHAP ve DTP’de siyaset yaptı. Yönetici düzeyinde görevler aldı. 2007 seçimlerinde DTP’nin desteği ile Mersin’de bağımsız milletvekili adayı oldu ve az farkla kaybetti. Kaybedince tepkisini şu cümle ile dile getirdi: “Derin devlet beni engelledi.”
O bu sözleri söylediğinde AKP iktidardaydı.
Orhan Miroğlu, zaman içinde AKP’ye doğru meyletmeye başladı ve son seçimlerde de AKP Mardin Milletvekili adayı oldu ve seçildi.
İnsanlar siyasetteki yerlerini zaman içinde değiştirebilirler. Bunu doğru bulmayanlar da eleştirirler. Ancak kritik zamanlarda takınılan tutumlar ve edinilen sözler için bu kadar ‘geniş gönüllü’ olmak zordur.
AKP Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’nun, Sputnik’ten Yurdagül Şimşek’e Nusaybin’de yaşananlarla ilgili önceki gün yaptığı açıklamalarda, “Bizim hükümet olarak utanç duyacağımız hiçbir şey yok” demesi ve HDP’nin ise olanlarla ilgili kefaret ödemesi gerektiğini söylemesi tam da böyle bir şeydi.
Hatırlanacağı gibi sokağa çıkma yasağının uygulandığı Nusaybin’de, ilçeye yürümek isteyen ve aralarında HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ve DBP Eş Genel Başkanı Emine Ayna’nın bulunduğu gruba polis basınçlı su ve gaz bombaları ile saldırmıştı. Milletvekili Sancar da gazdan etkilenip hastaneye kaldırılanlar arasındaydı. Prof. Dr. Mithat Sancar, daha sonra gazetemizden Şerif Karataş’a yaptığı ve dünkü manşetimizde yer alan açıklamalarında, saldırı sırasında doğrudan hedef alındığını anlatmıştı.
Ve devletin Nusaybin’de uyguladığı abluka sırasında bugüne kadar 1’i intihardan 8 kişi yaşamını yitirmişti. Gençler, kadınlar Cizre’den başlayarak
Nusaybin’e kadar devlet şiddeti altında can verdiler. Duvarlara “Kurdun dişine kan değdi, korkun”, “Türk’sen övün değilsen itaat et” diye yazan, altına da “Esedullah Timi” diye imza atan özel harekat polislerinin geçtiği yerlerden art arda ölüm haberleri geliyordu, ama buna rağmen, kendisi de Mardinli olan Orhan Miroğlu, “Bizim hükümet olarak utanç duyacağımız hiçbir şey yok” diyebiliyordu. Peki bu polis kimin polisiydi?
Evet, Nusaybin’deki büyük trajedinin içinde iki vekilin duruşu böyleydi. Miroğlu, eskiden ait olduğu yerde yine eskisi gibi duranlara, bugün geldiği ve bir parçası olduğu iktidarın uyguladığı şiddeti meşrulaştırmayı seçerken, Mithat Hoca, dün ‘müzakere’ süreci açısından iyimser beklentilerle desteklediği, ancak o yoldan saptığı için eleştirmeyi seçtiği iktidarın bugünkü hedefidir.
Hatırlanacağı gibi Prof. Dr. Mithat Sancar, milletvekili olmadan önce, AKP’nin Kürt sorununun çözümüne dair söylemleri öne çıkardığı dönemlerde bu politikalara destek vermiş bir isimdir. O zaman, bu desteği nedeniyle, AKP’nin çözümün tarafı olamayacağını düşünen çevrelerin eleştirileriyle de karşılaşmıştır. Ancak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AKP kurmaylarının ‘müzakere’ seçeneğini rafa kaldırması karşısında da iktidarın bu tutumunu açık bir biçimde eleştirmiştir. Bu tavrı nedeniyle de iktidara yakın yayın organlarının hedefi olmuştur.
Bir adım daha geri çekilerek baktığınızda tüm bu süreçlerden de önce, Sancar’ı, akademisyenliğinin ilk dönemlerinden itibaren insan hakları ve demokrasi gündemlerine duyarlı bir yerde görürsünüz. Bir tarafı ile akademinin içinde, bir tarafıyla da ülkenin pratik sorunlarına olabildiğince müdahillik zemini içinde olmaya çalışmıştır hep.
Mithat Hoca’nın ondan sonraki seyri de, demokrasi konusundaki bu tavrının bir devamıdır.
Bugün de, oyunu aldığı halkını sadece Mecliste temsil ile yetinmeyip, orada onun acılarının tam ortasında, onunla birlikte duruyor.
Ve son dönemlerde altı sıkça çizilen bir gerçekliğe dair güçlü bir vurgu yapıyor: “Ülke fiilen ikiye ayrılmış durumda. İki farklı hukuk ve iki farklı sistem uygulanıyor. Fiili bölünme hükümetin savaş politikalarının sonucudur. Hukuken de bölmüştür. Bu toplumsal bir kopuşa götürecek. Bizim kaygı duyduğumuz nokta da bu.”
Bu saygıdeğer çağrıya kulak verelim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa