26 Kasım 2015 00:57

Acil gereklilik olarak halk güçlerinin en geniş birliği!

Acil gereklilik olarak halk güçlerinin en geniş birliği!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Burjuva yönetim politikasının ülkede ve uluslararası alanda giderek daha fazla askerileştirildiği bir dönemde bulunuyoruz. Kürt kentlerinde devam eden vahşi saldırıların tank ve top kullanımıyla destekli sürdürülmesi, Saray Savaş hükümetinin sadece Kürt direnişini güçten düşürerek politik konumunu güçlendirme hedefiyle bağlı değildir. Bu saldırıların ülkenin neresinde yaşıyor olursa olsunlar, iktidarın politikalarına itiraz ederek direniş yolunu seçen herkese yönelik olduğunu görmek için, onların herbirinin ya da hepsinin kapılarının kırılması, evlerinin yıkılıp yakılması, genç-yaşlı; çocuk-kadın farkı gözetmeksizin aç-susuz bırakılarak; evlerinin içinde ya da eşiğinde; sokakta ya da alanlarda katledilmeleri gerekmiyor. Saldırı politikasında öncelikli hedefler evet vardır; mücadele ve direnişin kitleselliğiyle daha güçlü potansiyel tehdit oluşturanlar ilk sıradadır. Ama, işçi sınıfı ve emekçilerin; kent-kır yoksullarının, işsizlerin, kadın ve gençlerin mücadeleci kesimlerinin tümü açısından Erdoğan yönetimindeki devlet-hükümet kuvvetlerinin hedefinde olmak, varsayımsal değil, somut gerçeklik halidir. 

Kürdistan’da savaş hali salt fiili değil, hukuken de yürürlüktedir ve ülkenin tüm öteki bölgelerinde bu politikanın yansımaları baskı, yasak, gözaltı, semtlerin kuşatmaya alınması, basına sansür, şirketlere el konması vb. yöntemler şeklinde yaşanmaktadır. Bunun daha da pervasız şekilde yürütüleceğini gösterir gelişmelere her gün yenileri ekleniyor. 

AKP hükümeti izlediği politikalarla Suriye’deki savaş bağlantılı bölgesel çatışmaları giderek daha fazla tetiklemektedir. Erdoğan yönetimi, ABD ve NATO’yu da yanına alarak  ülkeyi savaş batağına sürükleyecek politikaları daha da tırmandıran adımlar atmaktadır. Rus savaş uçağının düşürülmesi, politik şantaj ve provokasyonun sadece içeride değil dışarıda da bir hükümet-devlet politikası olarak kullanıldığını gösterir. Bu, ama halklarımız için tehdidin büyüdüğünü gösterir. Rojava’daki Kürt özerk yönetimi dahil Kürtlerin direniş mevzilerini “kim vurduya getirerek“ düşürmek; Türkiye’nin tüm uluslardan işçi ve emekçilerinin ileri kesimlerinin kazanımlarını tümüyle silmek için yürütülen gözü kara şiddet ve baskı politikası böylece “dış düşman“-“Moskof yine kapıda!“ şarlatanlığıyla desteklenmek ve daha ileri götürülmek isteniyor.

Uluslararası sermaye cephesindeki gelişmelerin bu gerici, halk düşmanı politik askerileşmeyi desteklediği ya da bunun için koşulları daha uygun kıldığı açıktır. Avrupa’nın hemen tümünde, özellikle Paris katliamı, askerileşme ve polis baskısı için gerekçe oluşturmuş; “önlem“ olarak geliştirilen politikalar sadece göçmenlere karşıırkçılık olarak değil, işçi ve emekçilere karşı hak kırımı ve ihlalinin nedeni olmuştur. IŞİD ve terörünü besleyip büyütenler şimdi onun giriştiği katliamlar ve uygar yaşam tarzı için oluşturduğu tehdit gerekçeli baskı ve şiddeti yoğunlaştırmaya girişmişlerdir. Birbirlerini “eleştirir“ halleri yoktur. Aksine, uzlaşmazlıklarına; pazarlar için rekabetlerine rağmen, halklara karşı saldırılarda birbirlerinden güç almaktadırlar. 

Bu iç ve uluslararası durum, bize; Türkiye’nin Türk ve Kürt ulusundan işçi ve emekçileri başta olmak üzere tüm ezilenlerinin örgütlü-örgütsüz güçlerini birleştirerek, iktidar-devlet politikalarına karşı mücadeleyi kitleselliği büyüten bir tarzda sürdürme sorumluluğu yüklüyor. Bu, açık olmalıdır ki ilk kez ya da yeni olarak önümüze çıkmış bir “sorun“ değildir. Yıllardır, hata on yıllardır tartışılan; işçi sınıfı ve halk duyarlılığı olan, proletarya ve emekçilerin yaşamı ve taleplerini; ve bunlar için mücadeleyi dert edinen anti faşist ilerici, demokrat devrimci, sosyalist parti, örgüt ve kişilerle birlikte çeşitli mesleki-sendikal kitle örgütlerinin de gündeminde olan bir konudur. Çeşitli adımlar atılmış; birlikler oluşturulmuş; ittifaklar yapılmıştır. Buna rağmen, sermaye ve devlet politikalarına karşı daha geniş güç birlikleri üzerinden ya da bunlar aracıyla daha etkili mücadele mümkün iken, sağ ve sol sekter bazı tutumlar nedeniyle bunun eksikli ve zayıf kaldığı bir gerçektir. Bazı çevreler, bazı ilerici aydınlarla politik örgütler “yeni alternatif güç birlikleri ihtiyacı“ndan söz etmelerine rağmen, örnek olsun HDP ve Kürt direniş mücadelesinin en önemli güçlerinden biri olduğu “Blok“, güçbirliği ve ittifaklardan uzak durabilmişlerdir. Bu, ama aşılamaz değildir. Daha da önemlisi bugün aşılması için daha fazla neden vardır. HDP, EMEP, ÖDP, Halk Evleri, DİSK, KESK, TMMOB, TTB vb kitle örgütleri ve siyasal partilerin mücadele-eylem ve güçbirliği, savaş ve saldırı politikalarının püskürtülmesi, işçi ve emekçilerin daha yoğun gaddarlıkla sindirilmemesi ve Kürt ulusunun kendi kaderini nasıl istiyorsa öyle tayin etmesi için olanakları genişletecek, ayrı ayrı mümkün olmayan ama birlikte çok büyük bir ilerici-devrimci demokratik kuvvet yaratacaktır. Bu, halkların yararına olan bir tutumdur ve sorumluluk duyan hiçbir grup, parti ve kişi, gerekçeler oluşturup bundan geri durmamalıdır. Bu bizim çağrımız ve tutumumuzdur! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa