MİT TIR'ları ve iki onurlu gazeteci
Fotoğraf: Envato
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, MİT TIR’ları haberleri nedeniyle tutuklandı.
Türkiye ve dünyanın, TSK tarafından düşürülen Rus uçağı gelişmesiyle çalkalandığı ve uçağının düşürülmesiyle deliye dönen Rusya’nın cihatçı örgütlere silah taşıdığını söyleyerek bir Türk TIR parkını bombaladığı gün iki meslektaşımız tutuklandı.
Hatırlanacağı gibi, Cumhuriyet gazetesi büyük iki habere imza atarak; Adana’da durdurulan MİT TIR’larının silah taşıdığını gösteren haberi ve belgeleri yayımlamıştı.
O dönem inkar etmek, cihatçı örgütlerle içine girilen ilişkileri hasıraltı etmek için bin dereden su getirilmişti. Ama şimdilerde milliyetçilikte prim hesabıyla Bayır Bucak Türklerine silah götürüldüğü söylenerek, gerçeğin bir bölümü çarpıtılarak da olsa itiraf edilmiş oldu.
Oysa Bayır Bucak Türkleri meselesinin aslında Selefi-cihatçı örgütlere perde yapılmak istendiğini dünya alem biliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün hitap ettiği bir topluluğa “Yahu o TIR’larda silah olsa ne olur, olmasa ne olur” açıklamasından önce de bir çok kez bu konu seçim propagandası edilerek, milliyetçilik kaşınarak, İslamcılık hatırlatılarak dile getirilmiş, bir biçimde o TIR’larda silah olduğu itiraf edilmişti.
Yani aslında o MİT TIR’larında silah olduğu artık gizlenmiyor.
Yani devletin hep yaptığı üzere bu defa da karanlık bir iş çevirdiği artık sır değil.
Dolayısıyla Cumhuriyet gazetesine ve onun Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül’e yönelik olarak ta o tarihten bu yana süren saldırı, açılan soruşturmalar ve dün gün boyu yapılan göstermelik yargılamadan sonra gerçekleşen tutuklama hukuki falan değil, tamamen siyasidir.
Tutuklanmanın tek nedeni emrin yüksek yerden verilmiş olmasıdır.
Mahkemeler de bunun gereğini yerine getirerek, aslında bir kez daha ve çarpıcı olarak tüm Türkiye’ye ve tüm dünyaya nasıl mahkemeler olduklarını, ‘hukuk’un nasıl guguk edildiğini göstermiş oldular.
Dündar ve Gül’ün tutuklanması tam bir rezalettir!
İki gazeteci habercilik yaptıklarından, bir gazetecinin en doğal faaliyetinden dolayı tutuklanmışlardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onlar için “Bu haberi özel haber olarak yapan kişi öyle zannediyorum ki bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu” demesi tutuklanmada esas kriter haline gelmiştir.
İki gazeteci hem de “Devletin gizli kalması gereken belgelerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme ve açıklama, üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” gibi trajikomik bir iddiayla tutuklandılar.
Biz bunun ne anlama geldiğini biliyoruz. Sadece biz değil, tüm dünya, tüm demokratik kamuoyu, muhakeme yetisi olan her insan neyin ne olduğunu biliyor artık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müşteki olarak ‘Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ olarak yer aldığı bu dava bir hukuk skandalı olarak tarihe geçecektir.
İki gazetecinin de tarihe geçeceğinden ve savunmalarının gazetecilik dersi olarak okutulacağından da kimsenin kuşkusu olmamalıdır!
Gerçek şu ki, aslında olağan bir şeydi onların yaptıkları...
Yani gazeteciliğin doğasında ne varsa onu yaptılar. Ellerindeki belge ve bilgileri gazetelerinde haberleştirdiler.
Gazeteciler olarak ancak onlarla gurur duyulabilir.
Ama gazeteciliğin, iktidarın dümeninde yüzmek olduğu, eğip, bükmek; kıvamına getirmek için onca yalana dolana baş vurup ısıtıp, eritip, sonra kalıba dökmek, iktidardan övgü, taltif ve yemlenmek demek olduğu bir ortamda onların yaptığını ancak onurlu gazeteciler yapabilir oldu.
Kalemini eğmeden, bükmeden, iktidar yalakalığı yapmadan haber yapan gazeteciler olarak tarihe geçtiler.
Yaptıklarıyla da kalmadılar, yaptıklarını başı dik ve onurlu bir tutumla savundular. Can Dündar; “Buraya gazeteciliği savunmaya geldik” diyerek bunun en yalın halini sergiledi.
“Yapılanın iyi bir gazetecilik olduğunu düşünüyorum. Bu gün de olsa aynı haberi yine yaparım” dedi.
Kalemlerinden başka bir silahları olmayan iki gazeteci gün boyu süren savcılık soruşturması ve tutuklanma istemiyle sevk edildikleri mahkemeden sonra gecenin geç bir vaktinde tutuklanıp, Silivri Cezaevine gönderildiler.
Sabah savcılık ifadesine “Buraya gazeteciliği savunmaya geldik” diyerek giren Dündar, gece geç saatte tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne götürülürken; “Üzülmeye gerek yok. Bunlar bizim için şeref madalyası” diyerek, zorbalığa, hukuksuzluğa ve karanlığa teslim olmadığını gösterdi.
Elbette bu ilk değil. Türkiye tarihi böylesi karanlık ve utanç tablolarıyla olduğu kadar, onurlu duruşlarla doludur.
Tüm kalbimizle sizinleyiz.
- Emperyalizm, savaş ve yeni dönem 21 Ekim 2023 04:47
- Filistin ve TBMM'de gizli görüşme kararı 14 Ekim 2023 04:51
- Ankara saldırısı ve iktidarın yeni planı 07 Ekim 2023 04:50
- Yine Gezi, yine hukuksuzluk 30 Eylül 2023 04:53
- İktidarın politikalarına boyun eğen muhalefet yol alamaz 23 Eylül 2023 04:51
- CHP Tanrıkulu'yu AKP'nin önüne attı 16 Eylül 2023 05:32
- Karaburun Bilim Kongresi; kapitalizm ve yıkım 09 Eylül 2023 04:45
- 1 Eylül Dünya Barış Günü ve dinmeyen savaşlar 02 Eylül 2023 04:45
- Antep’teki işçi direnişleri ve gösterdikleri 26 Ağustos 2023 04:26
- Yargıtaydan hukuksuzluğa bir onay daha… 19 Ağustos 2023 04:57
- Yeni dönem ve dayatılan "yeni" yaşam tarzı 12 Ağustos 2023 04:40
- Diyanetten Kobanê davası fetvası 05 Ağustos 2023 05:05