30 Kasım 2015

Neydi onların “Mavi Yolculuk”ları?

Yalnızca deniz miydi, yalnızca dinlence miydi, hele hele eğlence miydi?

Adım adım, kıyın kıyın ülkemizi doğru dürüst tanıyıp, tanıtmak, değerlendirmek değil miydi?
Kimilerini göçebelikten kurtarmak değil miydi? Bunu bir imece coşkusuyla yaşamak değil miydi?
(Kimileri varsın inansınlar göçebe olduklarına. Ben değilim. Onlara şaşıyorum dersem beni kınamayın. Bin yılda bile göçebelikten kurtulamamak ne demek?)

Bunu anlatmayı da Azra Erhat’a bırakmışlardı mavi yolcular. O da anlatmıştı…
Son gezimizde tutkuyla çığlıklanışı bu gün de gözümün önünde. 
Nice bilinmedik yerler görüldü, bu gezilerde. Mağara diplerinde kiliseler bulduk. Ölçtük, çizdik, yayınladık, tanıttık… Adsız yerlere ad koyduk. Birçok yere küçük küçük nişanlar koyduk. Anıtçıklar, sevgi öpücükleri iliştirdik…
Bugün Mavi Yolculuk dal budak saldı, çeşitlendi. Kimi istenmedik yerlere de çekildiler… Olsun… Sayısız insanımız,  ülkelerinin bilmedikleri yerlerini gördüler. Tanıdılar, sevdiler…
Tekneciliğimiz neden Bodrum’da, Bozburun’da, kıyılarımızda daha pek yerde gelişti? Bir düşünün, her çağdakinden daha çok bizim değil mi o kıyılar? 
Dostluk kıyıları…
Sevgi kıyıları…
Barış kıyıları…
Kötü mü yapmış Azra Erhat Mavi Yolculuğu anlatmakla?
O gittikten çeyrek yüzyıl sonra ona seslenmiştim:

Sevgili AZRA ERHAT!
Gözlerini vermiştin…
“Al git benim için de gör!” demiştin.
Ben de, o gün bu gün, o gözleri çoğaltıp, “petek göz” oluşturup, gördüm, gördürdüm.
(Yetmiyor, daha çok olmalı Azra Erhat’ın gözlerinden… Benim “petek göz” dediklerimden…Özellikle bu eşsiz ülkeyi bırakıp gitmeyi düşünenlere vermeli o gözleri…)

Sevgili Azra Erhat, sen gideli 33 yıl olmuş… Şimdi 100 yaşındasın…
Ben bildiğin yollardayım. Seni, seninkilerle birlikte, Eyüboğlu ile, Balıkçı ile birlikte anlatıyorum öğrencilerime.
Bilirsin, hep umut üretiriz. Bu gün de öyle…
Kimi kez zorlansak da…
Çabalar, çabalarımız çoğalmalı, yurdumuzun her yanında çiçekler açmalı değil mi? İnsanımız yeniden coşkulanmalı elele, hep birlikte, ayrı gayrı bilmeden…

Sevgili Azra!
Bize bir tasarı sundunuz… Anadoluculuk tasarısı… Bana göre gerçeğin ta kendisi…
Az önce döndüm Efes’den, Afrodisyas’dan, Magnezya’dan. 
Çocukların, arkeologlar, bizim arkeologlarımız, arı gibi çalışıyorlar. Onların çalışmalarıyla, yıllar yılı yabancıların nelerimizi söküp götürdüklerini de öğreniyoruz. Boş bırakmaya gelmiyor hiçbir alanımızı… Anamalcılar hemen İşbirlikçileriyle talana girişiyorlar. Bu tür talancılardan kurtulmak için kendimizi tanımak, tanıtmak için daha çok çalışmamız gerekiyor. (Sürecek)

Evrensel'i Takip Et