İçeride ve dışarıda
Eğer Rus uçağının düşürülmesini anlık, tesadüfi, yanlışlıkla gerçekleştirilmiş bir olay olarak düşünenler varsa, son birkaç güne sığan gelişmeler onların bu düşüncelerden kurtulması için yeterli verileri ortaya koyuyor. Sadece uçağın düşürüldüğü gün Genelkurmayda görüşmeler yapan ABD Genelkurmay İkinci Başkanının Türkiye’de bulunması bile -aktaran A.Selvi Yeni Şafak- yeterince açıklayıcıdır. Bölge artık NATO, ABD ve Rusya’nın ve bunların ardında karşılıklı mevzilenmiş bölge gericiliklerinin sıcak bir mücadele alanı haline geldi.
Çok bilinen genel bir gerçektir: Dış politika iç politikadan ayrılamaz ve onun uzantısıdır. Ülkeyi yöneten gerici cephe ABD ile sözde İŞİD’e karşı anlaşma yapıp İncirlik ve diğer üsleri ona açtığında, hemen hemen aynı zamana denk gelen ikinci bir adımı daha attı. Kandil ve Irak Kürdistanı’ndaki diğer PKK kampları savaş uçakları tarafından bombalanmaya başladı. Zaten 7 Haziran’ın hemen ardından “Masa da yok, taraf da yok” denilerek Türkiye Kürdistanı içinde operasyonlar ve saldırılar başlamıştı.
Ancak Saray’ın merkezinde bulunduğu gericiliğin tek hamlesi Kürt sorunu konusunda olmadı. Dündar ve Erdem’in tutuklanması bu saldırının bütün muhalif basını susturmaya, gerçekten gazetecilik yapmak isteyenleri sindirmeye, ülkedeki demokrasi güçlerini bütünüyle ezmeye doğru genişleyeceğine işaret ediyordu. Eğer içeride ve dışarıda savaş tamtamları çalmaya başlamışsa, işçi ve halk hareketinin bastırılması ve ezilmesi gerekir. Bu tür durumlarda gericiliğin anayasasının ilk maddesi budur.
Bunları hemen yarın bölgesel bir savaş çıkacak diye yazmıyoruz. Ama bu kadar silahın ve ordunun yeniden Ortadoğu’da toplanmasının, bölgeyi bütünüyle ateşe atacak bir gelişmenin sadece bir kıvılcıma bağlı olduğunu açıkça ortaya koyduğunu hatırlatmak istiyoruz. Bütün bu gelişmeleri Stalin’in ünlü sorusuyla ifade edecek olursak: “Bu bir tesadüf mü yoldaşlar?” Ne gerçek politik ilişkilerde, ne de birbirinden ayrıkmış gibi duran tek tek gelişmelerde tesadüflere yer yoktur ve bugünün dünyasında da böyle tesadüfler olmayacaktır. Eğer bir taraf teslim bayrağını çekmeyecekse, diğer tarafın hamlelerine karşı hamlelerle cevap verecektir. S 400 hamlesine Nato’nun savaş gemileri, uçakları ve füzeleri ile karşılık vermesi gibi.
Gelişmelerin açıkça kanıtladığı diğer bir gerçek de barış ve demokrasi mücadelesinin daha da güçlenerek, geniş güçleri harekete geçirmeyi başararak yükselmesi gerektiğidir. Kürt siyasi hareketi öz yönetim ilanları ile bir hamle yaptı. Böylece Kürt halkı kendi kaderini kendisinin tayin etmek istediğini, bu isteğinin görüşmeler yoluyla gerçekleşmemesi durumunda, öz yönetimleri her yol ve yöntemle savunacağını, bugünkü koşullarda öz yönetimin kendi kaderini tayin etmenin somut biçimi olduğunu açıkça ilan etmiş oldu. Bu gelişme ulusal sorunun yeni bir evreye adımlarını atmış olduğunu gösteriyor.
Sorunun özgünlüğü şu ki; Kürt siyasi hareketi artık bölgesel bir güç ve şu ya da bu parçada farklı gelişmeler olsa da genel gücünü ve etkisini korumayı başarmaktadır. Bu durum Türkiye’nin barış ve demokrasi güçleri için bir dezavantaj değil, avantajdır. Bölgede barış ve demokrasi isteyen canlı bir halk hareketi var ve bölge gericiliğinin en belalı gücünün saldırılarının püskürtülmesi için Kürt halk hareketi ile en sıkı bağlar ve mücadele ortaklıkları düne göre bugün daha da zorunlu hale gelmiştir. Bu gerçek görülmeden ve gereği yapılmadan, gerçekten etkili ve güçlü bir barış ve demokrasi mücadelesi adına hiç bir ciddi adım atılamayacaktır.
Evrensel'i Takip Et