Cinayetin medya bağlamı
Fotoğraf: Envato
Dört Ayaklı Minare’nin başında ensesine sıkılan bir kurşunla öldürüldüğü andan itibaren, Tahir Elçi ile ilgili söylenen, yazılan çok şey oldu. Faili anında ve alışıldık şekilde belirleyen haber ajansları, cinayeti ‘şehit polisler’ üzerinden çerçeveleyen gazeteler, ‘Hendek siyaseti Elçi’nin hayatına mal oldu’ diyen siyasetçiler bir yana dursun, kendisi ile teması olmuş pek çok kişi de Tahir Elçi’nin ağzından türlü cümlelere ses vermeye hak gördü kendinde. Geride kalanların dilinden duyduğumuz Elçi’ye ait ya da ona atfedilen ifadeler aracılığıyla cinayetin birtakım ajandalara araç haline getirilmesi dikkat çekici. Sokağa çıkma yasaklarını meşrulaştırmaya çalışmaktan Elçi’nin öldürülmesindeki sorumluluğu örtbas etmeye varan çeşitlilikteki bu hedeflerin yolu cinayeti bağlamsızlaştırmaktan geçiyor.
Elçi’nin katledilmesinin en doğrudan bağlamını 14 Ekim 2015’te katıldığı Tarafsız Bölge programı ve sonrasında yaşananlar oluşturuyor. Programda MHP milletvekili Uygar Aktan’la konuşması sırasında dile getirdiği ‘PKK silahlı siyasal bir harekettir, terör örgütü değildir’ sözlerini derinleştirmesine müsaade edilmemiş, program boyunca Elçi kriminalize edilmişti. Sonrasında hakkında açılan davada yaptığı savunmada, program moderatörünün tavrının aleyhine işlediğini şu sözlerle tespit etmişti Elçi: ‘[Aktan] programı asıl konusundan saptırarak başka konulara sürükledi. Moderatör de konunun aslından sapmasına müsamaha gösterdi.’
Konunun aslından sapması, tartışılan meselelerin derinleşmesine gündelik siyasetle set çekilmesi, fikir alışverişinin çatışmaya sürüklenmesi Tarafsız Bölge programının doğasına içkin. Program formatı farklı kesimlere ‘tarafsızca’ ses açma illüzyonu yaratırken egemen olmayanı dile getiren aktörler hakim ideoloji temsilcilerinin karşısında resmen arenaya çıkartılıyor. Yüzyıllık egemenliğin kemikleşmiş söylemlerine ve duymasak da ekranın öbür tarafında yankılandığını bildiğimiz milliyetçi uğultuya çanak olan moderatör en hafif tabiriyle konforlu bir taraftarlık sergilemiş oluyor.
Cinayetin ertesi günü Hürriyet’teki yazısında Ahmet Hakan ‘Koskoca bir dünyaydı Tahir Elçi, onu minicik bir cümleye indirgediler’ diyordu. Yazının geri kalanında CNNTürk’ün o program vesilesiyle aldığı cezayı defalarca dile getirmesi ve olanların esas mağduru kanalmış gibi bir havanın ortaya çıkması, Hakan’ın bu indirgemedeki rolünün farkında olduğunun ancak sorumluğu üstlenmediğinin göstergesi. Tahir Elçi’nin ‘kanala verilen cezayı ben ödeyeyim, davaya ben bakayım’ demesini yazısında seslendirerek, bu sözleri araçsallaştırmakta da beis görmüyor Ahmet Hakan. Konunun aslından saptırılması, buna müsamaha gösterilmesi, tarafsızlık maskesi altında sahnelenen tarafgirliğin hem bir işlevi hem de onayıcısı olarak cinayetten sonra da devam ediyor kısacası.
Elçi’yi ölümünden sonra türlü şekillerde seslendirmeye çalışanlara karşın, sözünün özünün kendi sesinden dile geldiği 23 Ekim tarihli savunması geçtiğimiz günlerde internette yeniden dolaşıma girdi. (https://azadalik.wordpress.com/2015/12/01/em-te-ji-bir-nakin/)
Yargının, medyanın ve siyasetin iki yüzlüğünü net bir biçimde teşhir ettiği savunmasını şu sözlerle bitirmişti Elçi: ‘Ben Türkiye’de Türk, Kürt ve tüm toplumsal kesimlerinin birlikte ve barışçıl bir şekilde yaşamalarının kaçınılmaz olduğu, Kürt ve Türk toplumunun bu yönde güçlü bir iradeye sahip olduğunun, birlikte yaşama zeminine zarar veren türlü eylem ve uygulamadan kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. Son üç aydaki yazılı belgelerimiz bile incelendiğinde nereden kaynaklanırsa kaynaklansın şiddete ve silahlı çözüm yöntemine karşı ne kadar net tutum aldığımızı herkes görecektir. Ne şu ya da bu kesime yakın durmak için yapmıyoruz. Tamamen Türkiye toplumunun tümüne karşı vicdani ve ahlaki sorumluluğumuzun bir gereği olarak yapıyoruz. Ben bir suç işlemedim, sarf ettiğim sözler suç oluşturmaz. Ben resmi ve başka siyasi kesimlerin görüş ve tanımlamalarını kabul etmiyorum.’
Bu sözlerin berraklığını, alınan sorumluluğun samimiyetini ve net biçimde durulan tarafı bulandırmaya herhangi bir söylemsel araç en nihayetinde yetmeyecektir.
- Her gün biraz daha karanlık 05 Kasım 2016 00:30
- Gazeteciliğin karşısındaki iktidar Kuzey Dakota'da da aynı 22 Ekim 2016 00:13
- Gazeteciler neden oturma eylemindeydi? 15 Ekim 2016 00:29
- Bundan sonrası anlatım bozukluğu 08 Ekim 2016 04:40
- Etkisiz hale getirilen barış umudu ve habercilik 01 Ekim 2016 00:52
- Çıkışımız var mı? 24 Eylül 2016 00:51
- Zamanın ruhu dayanışmada saklı 17 Eylül 2016 00:06
- En büyük, en ezen ve suçu görülmeyen... 10 Eylül 2016 00:51
- Net, yürekli, çalışkan bir muhabir 20 Ağustos 2016 00:51
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Ne zaman, ne için gazetecilik? 06 Ağustos 2016 00:54