‘Gazeteci tarihi yapan ve yazandır’
Fotoğraf: Envato
Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Murat Çapan, JINHA Muhabiri Vildan Atmaca ile DİHA Muhabiri İdris Yılmaz, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, sadece geride bıraktığımız kasım ayı içinde tutuklanan gazeteciler.
Çok sayıda gazeteci geride bıraktığımız günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret iddiasıyla haklarında açılmış olan davalar nedeniyle yine adliyedeydi.
Ancak bu tablo, bu toprakların hiç de yabancısı değildi. Örneğin, tarihte aralık ayının sayfalarını geriye doğru çevirdiğimizde bu açıdan simgesel öneme sahip olaylarla karşılaşırız.
Bugünden geriye doğru gidersek, bunlardan biri Özgür Ülke’nin bombalanmasıdır. TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu tutanaklarında da belirtildiği gibi, dönemin Başbakanı Tansu Çiller “Başta Özgür Ülke olmak üzere bölücü örgütlere destek verici yayın yapanlarla etkin mücadele yöntemlerinin derhal uygulanması” için 30 Kasım 1994’te “gizli” bir yazı ile talimat verdi. Bu yazıdan birkaç gün sonra, 3 Aralık’ta Özgür Ülke bombalandı, bir kişi öldü, 17 kişi yaralandı.
Biraz daha geriye gittiğimizde de 4 Aralık 1945 tarihinde gerçekleşen Tan Matbaası Baskını’nı görüyoruz. Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel, o dönemde gazeteleri Tan’da, faşizme ve Nazizme karşı yazılar yazmakta ve Türkiye-Sovyet ilişkilerinin iyileşmesini savunmaktadır. Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit Yalçın ise, 3 Aralık 1945’te yayımlanan “Kalkın ey ehli vatan” başlıklı yazısında, “Mücadele başlıyor. Ve başlamak lazım. Çünkü en azgın ve insafsız bir propaganda zehri dökmesine müsaade edemeyiz… Bunları susturmak için cevap vermek hükümete düşmez. Söz, eli kalem tutan gazetecilerin ve hür vatandaşlarındır” diyordu. Bu yazının yayımlanmasından bir gün sonra, Tan Matbaası faşist bir güruh tarafından basıldı. Baltalarla kapıyı kırarak içeriye giren güruh, makineleri ve tüm eşyaları paramparça etti. Polis de, tıpkı şimdi olduğu gibi izlemekle yetindi.
Ve bu baskının ardından yargılanıp tutuklananlar Tan gazetesi yazarları oldu.
Can Yayınları, Sertellerin kitaplarını yeniden basarak önemli bir iş yaptı. Sabiha-Zekeriya Sertel’in ‘Davamız ve Müdafaamız’ adlı kitabı tüm yönleriyle ‘Tan Davası’nı anlatıyor.
Bu kitaptan bir bölüm şöyle. Sabiha Sertel, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve hükümete hakaret suçu ile yargılandığı İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesi Reisliğine hitaben şu savunmayı yapar: “Partiler tenkit edilemez mi? Bir demokrasi içinde bunun kadar garip bir sual olamaz. (...) Partiler ilahi, ulvi varlıklar değildir. Her parti, tarihin muayyen bir devrinde bir sınıfın menfaatlerini müdafaa eder.” Aynı bugün gibi değil mi?
Zekeriya Sertel ise, baskından kısa bir süre önce, Tan gazetesinin 12 Kasım 1945 tarihli sayısında, ‘Vatandaş nasıl hesap sorar?’ başlıklı başyazısında şöyle yazar: “Faraza bizde bir vatandaş çıksa da eski veya yeni vekil ve mebuslardan, servet sahibi olmuş kimselere, bu serveti nasıl ve nereden elde ettikleri hakkında bir sual sorsa cevap alabilir mi? Halbuki hepimiz biliriz ki, yirmi seneden beri iktidar mevkisinde bulunmuş olanların birçokları bugün servet sahibi olmuşlardır. Bunların birçoğu babalarından kalmış mirasa sahip değillerdir. Devlet işlerinde bulundukları müddetçe kazandıkları para mahdut ve malumdur. Öyle olduğu halde bunlardan birçoğu bugün apartman, han sahibidir. Bankalarda birikmiş paraları vardır. Hatta bazılarının yabancı memleketler bankalarında servetleri yatmaktadır.”
Aynı konu bugün yine devletin zirvesi ile gazeteciler arasında bedeli ağır olan bir ‘hesap sorma’ sorunudur.
Zekeriya Sertel ve eşi Sabiha Sertel’i hedef gösteren meslektaşlarının yerine bugünün yandaş kalemlerini koyun, ardından saldırıya uğrayan ya da işinden olanları da zaten biliyorsunuz.
Zekeriya Sertel’in anılarından oluşan ‘Hatırladıklarım’ adlı kitabı ise, gazetecinin “Gazetecilik iyi bir meslektir, hürriyet içinde çalışabilmek şartıyla. Hürriyet olmayan, geri kalmış memleketlerde gazetecilik zevkli ama tehlikelidir” cümlesi ile başlıyor. Zekeriya Sertel bu cümleleri, yazılarından ötürü dört kez hapse girmiş, gazetesi kapanmış, tehdit görmüş, tahkir görmüş, eşi ve meslektaşı Sabiha Sertel ile birlikte uzun yıllar yurt dışında yaşamak zorunda kalmış bir gazeteci olarak söylüyor.
Mesleğe 50 yılını vermiş Zekeriya Sertel’in şu cümlesi günümüz açısından da yol gösterici bir değer taşıyor: “Gazeteci yalnız olayları kaydeden bir sicil memuru değildir. Gazeteci tarihi yapan ve yazan adamdır.”
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00