10 Aralık 2015

Beyaz adam, ölün diyor

Bir Buda kanunu şöyle der: “Usta, öğrencinin başını uzun zaman suyun altında tutar. Yavaş yavaş su kabarcıkları seyrelir. Usta, son anda öğrenciyi sudan çıkarıp yeniden canlandırır. İşte, gerçek de böyledir. Onu havayı istediğin zaman, evet işte o zaman bileceksin onun ne olduğunu.”
Ülkede, tutulmuş aklın gerçeği bilmek, görmek gibi bir derdi yok.
Kafaları katran karanlık bir suyun içinde, boğuldukça boğuluyorlar.
Bu kara bataklıkta başkasını da çekiyorlar uçurumun dibine. Cehalet, her şeyi kutsallaştırıyor. Kutsallaştırılan her şeyinse uçurumun üstü değil, dibi olduğunu bilmiyoruz.
Din
Bayrak
Tanrı
Toprak
Kim için?
İnsan için elbette ama insanlık kutsallara kurban ediliyor.
Oysa insan, ülkesinin mutluluğu için ölmemeli, daha çok yaşamalıdır.
“Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” demişti milli şiirci Mithat Cemal Kuntay.
“Bayrakları bayrak yapan, bayrak imalatçılarıdır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa utanmalıdır” demişti deli şiirci, Cehennem Biletçisi Yılmaz Odabaşı.
Davalardan dava beğenmişti.
Ne için?
Kutsala dokunduğu için.
Kutsal ve ahlak nedir?
Antik Yunan’da anlı şanlı feylozoflar da bu sorunun yanıtını verememiş. Onların da kafaları pek karışıkmış. O zamanlar hırsızlık yapmayanı, komşusunun keçisini aşırıp kendi kazanında kaynatmayanı adamdan saymıyorlarmış. Çalma çırpma işi tanrısal bir işmiş. Fahişelik de öyle. En saygın mesleğiymiş Atina’nın.
Ahlak ve kutsallık kimin için öyleyse?
Yoksullar ve cahiller için.
İşi öte dünyaya, münkire nekire bıraktınız mı kolay!
Bunun için “beyaz adam”, “şehitlik mertebesi”nden söz ediyor. Bu dünyada mutsuzdun, öl ve mutlu ol, diyor.
Egemenlerin dilidir bu.
Kendilerinin yapmayacağı şeyleri paryalarından, kölelerinden, karavaşlarından isterler.
Bunun için, Bay AB Bakanının sözüne şaşmamak gerekir.
Anımsayalım.
“Şehitler veriyoruz, belki daha çok vereceğiz ama neticede ülkesi için şehit olan kardeşlerimizin kanları yerde kalmayacaktır. Bir ülke de şehitleri varsa bayrağını dalgalandırır, millet olma vasfına erişir.”
Ne anladınız?
Kana kan, intikam!
Doğu’da duvarlara “Kurdun dişine kan değdi” diyen cahil özel harekatçıyla, bir futbol karşılaşmasında barışı ıslıklayan kara kamuyla, mürekkep yalamış bakanın sözleri arasında bir fark var mı?
Barışı ummayın öyleyse. Barış, Kaf Dağı’nın ardında da değil.
Vatan mevzubahisse gerisi teferruat, diyor çünkü ümmisi de mekteplisi de. Topçusu da popçusu da...
Ahmet Kaya’nın başına gelenleri düşünün.
Bu kanlı dilden barış çıkmaz.
Herman Hesse’e kulak verelim bir de. “Ben bir vatanseverim ama vatan ve insan söz konusu olduğunda birinden birini seçmem gerekirse önce insanı seçerim” diyor Hesse.
İnsan yoksa vatan, kuru topraktan başka nedir ki?
Önce insan!
Bunu anladığımızda yeryüzüne barış gelecek.
Bir minibüs camında okumuştum:
“Lafı uzatmaya gerek yok, herkes kimliğini cebinde, kişiliğini benliğinde taşır.”
Dilinde mi demeliydi yoksa?
Dil, benliğin balkonudur.
Gerçek, insanın dilinden başlar.
Başımızı sudan çıkarmadan da gerçeği söylememiz mümkün değildir.
“Kutsal savaş” diline karşı, “kutsal barış”, ölüme karşı hayat böyle savunulabilir ancak.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et