10 Aralık 2015 01:00

Musul'da emperyal hayaller, Efrîn'de faşizan emeller!

Musul'da emperyal hayaller, Efrîn'de faşizan emeller!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ortadoğu’da egemenlik mücadelesi yürüten emperyalist güçlerin Akdeniz’de askeri yığınak yaptığı bu günlerde, sahada da yani savaşın sürdüğü Suriye ve Irak’ta da önemli gelişmeler yaşanıyor. Öncelikle Türkiye’nin Irak’ta Musul yakınlarındaki Başika askeri kampına yüzlerce asker ve 25 tank göndermesi, sadece Irak merkezi yönetimi ve Türkiye arasında değil, İran ve Rusya’nın da dâhil olduğu bir krize neden oldu. Öte yandan Suriye’de özellikle Rusya’nın etkin müdahalesi sonucu Lazkiye’nin dağlık bölgelerinden çıkarılan Fetih Ordusu’na bağlı çetelerin Rojava’nın Efrîn Kantonu’na saldırmaya başladığı haberleri geliyor. Tam da yaşanan gelişmelerle gerilim ve çatışmaların tırmandığı bugünlerde Kürdistan Federe Yönetimi Başkanı Mesut Barzani Türkiye’ye geliyor ve S. Arabistan’da Rojava Kantonları’nın (PYD’nin) yine dışlandığı “muhalifler” toplantısı yapılıyor.
İlk bakışta bu gelişmeler birbirinden bağımsız ve bu nedenle de oldukça karmaşık görünüyor. Ancak bu gelişmeler Bölge’nin geleceğinin şekillendirilmesi, başka bir deyişle Bölge’deki egemenlik mücadelesi içinde doğru yere oturtulduğunda her şey daha anlaşılır oluyor.
Öyleyse bu gelişmelerin ne anlama geldiğini sorusunun yanıtını vermek için Başika krizinden başlayalım. Başika Musul’a 13 km. mesafede kurulmuş bir askeri kamp. Önce Irak Merkezi Hükümeti ve Türkiye arasında eski Musul Valisi Esil Nuceyfi’ye bağlı birliklerin eğitilmesi konusunda bir anlaşma yapılıyor ama Irak Hükümeti, Nuceyfi’nin kendi istekleri doğrultusunda hareket etmemesi nedeniyle bu kampa desteğini çekiyor. Ancak Kasım ayında Erbil’e giden Dışişleri Bakanı Sinirlioğlu’nun Nuceyfi ve Barzani ile yaptığı görüşmeler sonrasında Türkiye Irak hükümetinin itirazına rağmen kampa asker ve çok sayıda zırhlı araç gönderiyor. Ardından bildiğimiz kriz patlak veriyor. Irak, Türkiye’yi NATO’ya şikâyet etti. İran ve Rusya Türkiye’nin asker sevkiyatının kabul edilemez olduğu açıklamalarını yaptı. ABD ise, Türkiye’nin Irak’a haber vermesi gerektiği açıklamasıyla krizi yatıştırmaya yönelik bir tutum sergiledi.
Krizin asıl nedeni, Musul’un IŞİD’den hangi güçlerle kurtarılacağı ve kimin denetiminde olacağında düğümleniyor. Esil Nuceyfi, Musul’u IŞİD’e terk eden eski vali. Ayrıca Türkiye ile eski Irak Başbakanı Maliki arasında gerilim yaşandığı dönemde Türkiye’nin Maliki’ye karşı desteklediği Sünni Meclis Başkanı Usame Nuceyfi’nin de kardeşi. Usame Nuceyfi, yine Türkiye’nin desteklediği ve idama mahkum edildikten sonra Türkiye’ye kaçan eski Cumhurbaşkanı Tarık Haşimi gibi Irak’ta bir Sünni federasyonunu savunuyor. Dolayısıyla bugün oradaki askeri varlığın eğitimle alakası yok. Mesele, Musul’un Şii güçlerin ağırlıkta olduğu Haşd el Şabi (Halk Milisleri) tarafından kurtarılmasını engellemek ve Nuceyfi’ye verilecek destekle Musul’un Sünni güçlerin egemenliğinde bir kent olarak kalmasını sağlamak. Böylece Türkiye yeniden Irak’a Sünniler üzerinden müdahale edebilme olanağına kavuşacak. Ve dahası, Türk burjuvazisinin yüz yıldır hayallerini süsleyen Musul’da belirleyici bir konum kazanmış olacak.
Özetle Irak çöllerindeki Türk tankları, yeni Osmanlı’cılıkla revize edilmiş emperyal hayallerinin bir tezahürü olarak duruyor. ABD, Musul’un Şiiler tarafından ele geçirilmesini istemese de Türkiye’nin gerilimi tırmandırmasının Şiilerin, dolayısıyla İran ve Rusya’nın elini güçlendireceğini gördüğü için krizi yatıştırmaya çalışıyor. Başka bir ifadeyle zorlama da olsa Irak’ta 2003’te kurduğu düzeni devam ettirmeye çalışıyor. O nedenle de Irak Başbakanı İbadi ile ilişkilerini sürdürüyor.
Türkiye’ye gelen Barzani’nin bu krizden ne umduğu ise sır değil. Geçtiğimiz aylarda ABD’yi de ziyaret eden Mesut Barzani, Irak’ta gerilimin devam etmesi halinde bağımsızlık ilan edeceklerini söylemişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yakın bir ilişkisi olan Federe Yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani ise, geçen yılın Aralık ayında Time dergisine verdiği röportajda “bağımsızlık için bir ülkenin desteğine ihtiyacımız var” diyerek Türkiye’yi işaret etmişti.
Efrîn’de yaşananlara gelince, havadan Rusya’nın ve karadan Suriye rejim güçleri ile Lübnan Hizbullah’ının etkin müdahalesi sonucu Türkiye’nin desteklediği Fetih Ordusu’na bağlı çeteler-ki bunların en etkinleri el Kaideci el Nusra ve Ahrar’uş Şam’dır-Lazkiye kırsalında tutunamayınca Rojava’nın Efrîn Kantonu’na saldırıya geçti. Bu saldırının amacı, aslında Kobanê’de yapılamayanı bu kez Efrîn’de yapmak, yani Efrîn Kantonu’nu ele geçirmek. Bunun başarılması, Erdoğan iktidarı için her şeyden önce Kobanê ve Efrîn kantonlarının birleşmesi tehdidini ortadan kaldırmak anlamına gelecek. Ve ayrıca Hatay-Kilis sınırlarından Halep’e kadar olan bölge desteklenen bu çetelerin eline geçeceği için ‘tampon bölge’ fiilen kurulmuş olacak. Bu saldırılarla Türkiye, kendi Kürt sorununun da çözümünde belirleyici bir önem taşıyan bütün Suriye sınırının Rojava kantonlarının denetimine geçmesini engelleyebileceği hesaplarını yapıyor. Burada geçtiğimiz Mart ayında bu çetelerin Türkiye ve S. Arabistan’ın desteğiyle ve donatıldıkları ağır silahlar sayesinde Hatay’dan geçerek Suriye’nin İdlib kentini aldıklarını da hatırlatalım.
Toparlamak gerekirse, cihatçı çetelerin Efrîn’e saldırması Cerablus’a kadar olan bölgede Sünni egemenliğini sağlamaya yönelik bir hamledir. İkincisi, bu hamlenin devamı S. Arabistan’da toplanan Sünni muhalif grupların yeniden birleştirilmesi ve Suriye’nin geleceğinde Esad güçleri ve PYD’den sonra üçüncü güç haline getirilmeleri girişiminde kendini gösteriyor-ki bu girişim ABD tarafından da desteklenmektedir. Bu toplantılara Rojava kantonları ve PYD’nin çağrılmaması ve Kürtler adına Barzani’ci ENKS’nin (Suriye Kürt Ulusal Meclisi) katılması da tabloyu tamamlamaktadır.
Özetle Erdoğan rejimi, dün dalaş halinde olduğu burjuva kesimleri de kuyruğuna takarak ABD’nin dümen suyunda emperyalist hayaller peşinde koşmakta, dahası Kürt özgürlük mücadelesine karşı faşizan saldırganlığı yeniden derinleştiren adımlar atmaktadır. Bu tablodan emek, barış ve demokrasi güçlerine düşen ise; ülkeyi emperyalistlerin Bölgesel egemenlik mücadelesinin savaş batağına sürükleyen, Rojava’da ve ülke içinde Kürtlere karşı saldırı ve savaş politikalarında ısrar eden ülke gericiliğine karşı halk güçlerini uyarmak ve bu politikalara karşı ülkede ve Bölge’de barış ve demokrasi eksenli bileşik bir mücadele hattı geliştirmek olmalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa