11 Aralık 2015 00:56

Gazetecilik ve ajanlık

Gazetecilik ve ajanlık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül’ün yaptıkları bir haber nedeniyle casuslukla suçlanarak hapse atılmaları kafalarda soru işaretleri uyandırıyor. Gazeteci haber yaparak ajanlık yapmış olabilir mi? Devletin çok gizli belgelerini yayımlamak vatana ihanet midir? Ajanlıkla gazeteciliği birbirinden ayıran şeyler nelerdir? Gazetecilik tarihinde yaşanmış buna benzer olaylar var mı? Son günlerde pek çok muhabir arayıp bana bunları soruyor. Televizyon kanallarındaki tartışma programlarında bu sorulara yanıt aranıyor. İktidara yakın basın, işi gücü bırakmış, Cumhuriyet gazetesinin MİT TIR’larında taşınan silahların fotoğraflarını yayımlamasının casusluk olduğuna milleti ikna etmeye çalışıyor. 

Öncelikle net bir şekilde söyleyelim. Haberle casusluk olmaz. Casusluk, tanımı gereği, önemli askeri-sivil bilgilerin gizli-saklı aktarımına dayalı bir meslek. Casusluk genellikle bir devlet sırrının başka bir devlet hesabına öğrenilmesi ve aktarılmasıyla olur. Eğer bir devlet sırrı kendi milletinin çıkarlarına zarar verilecek şekilde başka devletlere aktarılmışsa, ona da vatan hainliği denir. Burada önemli detay, casusun sızdırdığı bilgileri gizlilikle, kimliğini saklayarak başkalarına aktarmasında. Gazeteci ise bulduğu bilgiyi habere dönüştürüyor, şeffaf olarak, üzerine adını sanını yazıp yayınlıyor. Casusluğun tam tersi yani. Cumhuriyet gazetesi olayı da öyle. Casuslukla uzak yakın ilgisi yok tabii. Ama bir insana günde 100 kere casus derseniz ve ülkedeki medya organlarının yüzde 80’inde her dakika bu çarpıtılmış bilgiyi yayarsanız, cahil halk kitlesi buna inanma eğilimi gösterebilir. Bunu biliyor ve kullanıyorlar. 

Basın tarihinde Can Dündar ve Erdem Gül olayına en benzer örnek kanımca 1960’lar Batı Almanya’sında yaşanan Der Spiegel skandalı. Der Spiegel, dünyada basın özgürlüğünün sembolü olarak tanımlanan yayınlardan birisi. Bu dergi yöneticileri 1962’de dergide yayımlanan bir haber nedeniyle casuslukla suçlanmışlardı. Dönemin Federal Almanya Başbakanı Konrad Adenauer, Der Spiegel yöneticilerini vatan hainliğiyle itham etmişti. Aynı bugün, 21. yüzyılda, bizim ülkemizde yaşandığı gibi polis Der Spiegel binasına baskın yapmış ve binaya bir süre el koymuştu. Sonunda, derginin Genel Yayın Yönetmeni Rudolf Augstein, yazı işleri müdürleri ve haberi yapan Gazeteci Conrad Ahlers tutuklandı. 

Haber neydi? Gazeteci Conrad Ahlers, Batı Almanya ordusunun savunma stratejisini eleştirdiği bir haber yazmıştı. Habere göre ülkenin savunma kabiliyetinde açıklar vardı. Ordu yetersizdi. Olası bir savaş durumunda, diğer NATO birliklerine kıyasla Batı Alman ordusu zayıftı. Ahlers, bilimsel ve askeri verilerle desteklediği haberine bir NATO raporunu da eklemişti. Bu rapora göre, Batı Alman ordusu muhtemel bir savaş durumunda “sınırlı savunma” yapabilecek durumda gösteriliyordu. 

Böyle bir haber tabii hem başbakanı, hem de savunma bakanını delirtmeye yetmiştir. Eh, gazetecinin görevi de bakanları, başbakanları memnun etmek değildir zaten. Asıl önemli olan bundan sonra olanlar. Gazetecilerin tutuklanması ve hapse atılmaları 1960’larda “demokrasisinin sembolü” olarak gösterilen Batı Almanya’da büyük infial yaratır. Halk sokaklara dökülür ve gazetecilerin serbest kalması için günlerce eylem yapar. Üniversite kampüslerinde öğrenciler hükümet aleyhine eylemler düzenler ve basın özgürlüğüne sahip çıkar. Keza, gazetecilik örgütleri, yayıncılar ve diğer gazeteciler de yapılanın casusluk değil, hasbehas gazetecilik olduğunu haykırır. Bir ülkenin savunma açığını habere dönüştürmek casusluk değil, kamu yararı içeren bir iştir. Sonuçta, 100 küsur gün tutuklu kalan gazeteciler kahraman olarak serbest kalır. Der Spiegel skandalı hükümeti zor durumda bırakır, Konrad Adenauer de basına zorbalık uygulayan başbakan olarak basın tarihine geçer. Gazetecilere kafayı takmış olan ve hukuksuz yollarla tutuklanmalarına neden olan Savunma Bakanı Franz Strauss istifa eder. 1960’lı yıllarda yaşanan bu olayda toplumun basın özgürlüğüne sahip çıkması ve gazetecilerin hakkını savunması önemli. Bizde de bir gün gerçekten basın özgürlüğünü talep eden bir toplum yapısı gelişirse, gazetecileri bu hapse atmak bu kadar kolay olmayacaktır. 

Der Spiegel, bugün hâlâ sadece Almanya’nın değil, dünyanın en saygın ve araştırmacı habercilikte önde giden dergilerden biri olarak kabul ediliyor. Hatırlayacaksınız, geçen sene Alman gizli istihbaratı BND’nin dost düşman demeden Türkiye, ABD ve İngiltere dahil pek çok ülkedeki sivil toplum kuruluşlarını gizlice dinlediğini belgeleriyle haber yapmıştı. Bu da casusluk değil, gazeteciliktir. Anlayacağınız, gerçek gazetecilik sırların ifşa edilmesiyle iştigal edilen bir iş. Sırları saklamaya çalışanlar ise, başarılı olamadıkları noktada gazetecileri casuslukla suçluyorlar. Devletin istihbarat elemanı sırrını saklamaktan acizse, gazeteci ne yapsın? Herkesin bir işi var neticede.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa