11 Aralık 2015 00:59

Kara gücü; Sünni Arap ve Türkmenler!

Kara gücü; Sünni Arap ve Türkmenler!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bölgede savaş hazırlıkları ilerledikçe ve emperyalistlerin bölgeye yığınakları arttıkça müdahale biçimleri de çeşitlenmektedir.

Bu gelişmelerin bir parçası olarak emperyalistler “Viyana Anlaşması” üstünden hazırlıklarını sürdürüp, “koalisyon ülkeleri” için yeni toplantı yerleri, günleri ve gündemleri belirlerken,  Suudi Arabistan da Suriye’deki cihatist grupları Riyad’da toplayarak onları tek çatı altında birleştirmek için gayret göstermektedir. Ona nazire yaparcasına Suriye demokratik güçleri de Rojava’da bir araya gelerek, bölgedeki yabancı güçlerin çekilmesi ve aralarında birleşmek için aldıkları kararları açıkladılar. 

SÜNNİ VE ‘TÜRKİ’ GÜÇLERİ BİRLEŞTİRME GAYRETİ
Bu çerçevede Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin de bölgedeki kimi güçleri birleştirmek için Sünni ve Türki bir mihrak olarak, bölgedeki Sünni Arap aşiretlerini ve cihatist gruplarla ilişkilerini yenilerken Türkmenleri de bölgede Türkiye’nin askeri gücü olarak kullanmak için harekete geçtiği gözleniyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun işaretiyle hareket eden yandaş medya ile AKP propagandası, Hükümetin bölgede sürdürdüğü girişimleri, bir yandan “Sünni İslamcı” öte yandan “Türk-Türkmen milliyetçiliği” çizgisinden propaganda etmeye özel bir önem veriyorlar.

Bu durum Musul yakınlarına Başika bölgesine, yeni güçler ve tanklarla takviye etme girişimiyle daha bir açıklık kazandı. 

Böylece Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin, Suriye politikası ve onun arkasındaki yeni Osmanlıcılığın çöküşünün üstünü örtmek için manevralarını Türkmenler ve Sünni güçler üstünden yenilemeye yöneldiği de açıkça görülür hale geldi.

SÜNNİ OLMAYANLARA VE KÜRT GÜÇLERİNE KARŞI
Türkiye, özellikle Suriye’nin Lazkiye bölgesindeki “muhalefet”e yönelik Esad güçleriyle Rusya’nın operasyonlarının, IŞİD’e karşı değil bölgedeki Sünni Arapları ve Türkmenleri boşaltarak bir “etnik temizlik” yapma amacıyla yapıldığını öne sürüyor.

Önceki gün Erdoğan, bu harekatın “Cerablus-Mare hattının IŞİD’den temizlenmesinin” de önünü açma girişimi olarak göstererek, ÖSO ve cihatçı grupların Efrîn’e yönelik saldırılarıyla, dolayısıyla Rojava kantonlarına yönelik saldırıyla da bağlantısına işaret etti.

Irak’ta, Başika’ya üslenerek bölgedeki IŞİD karşıtı güçlere, peşmergeye eğitim vereceği iddia edilen askeri birliğin gerçekte peşmergeyi değil, ama Sünni aşiret güçleri ve Türkmenleri eğittiği ortaya çıktı. Musul’un kurtuluşunda Sünni güçlerin üstünlüğünü sağlayarak, IŞİD’den kurtarılacak Musul’da Sünni aşiretler ve Türkmenler üstünden Türkiye’nin Musul yönetiminin oluşmasında etkili olmak istediği artık saklanmıyor. Resmi açıklamalarda bu açıkça söylenmese de satır aralarında ve gayriresmi söylemler, bu amacı açığa vuruyor. Nitekim önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sözcüsü Kalın; “Başika’daki Türk birliği orada kalıcıdır” diyerek, bu birliğin, Irak hükümeti istediği için ve eğitim için olmadığını, Türkiye’nin “müdahale gücü” olduğunu da söylemiş oldu.

İÇERİDE DE DİN İSTİRMARCILIĞI  
Üçüncü vaka ise bölgede özellikle Sur’da sokağa çıkma yasağı eşliğinde süren çatışmalarda “Dört Ayaklı Minare” ve Kurşunlu Camii’nin yakılması üstünden, Kürt güçlerinin camilere ve kutsal mekanlara saldırdığı propagandasına ağırlık verilmesi. Ki, burada amacın demokratik kamuoyundan Kürt güçlerini tecrit emek ve muhafazakar Kürt kesimleri ile Kürt siyaseti arasına nifak sokmak olduğu apaçıktır.

Böylece AKP’nin yönelişinin dayanakları da daha açıkça belli olmuş bulunuyor.

Bütün bu gelişmelerden Türkiye’nin bölgeye müdahaleyi; 

1) Bölgedeki Türkmenler, 2) Sünni Araplar (Sünni aşiretler ve cihatist örgütler) üzerinden yapmayı amaçladığı artık iyice açığa çıkmıştır. Dolayısıyla böylece Türkiye, Suriye’de Türkmenleri ve Sünni Arap aşiretleri ve cihatist grupları kullanarak Esad rejimi arkasındaki Rusya, İran, Irak güçlerinin karşısında somut bir güç oluşturarak, batılıların karadaki en önemli sorununu çözüp “göze girmeyi” amaçlarken, aynı zamanda PYD ve YPG karşısında onunla savaşacak bir güç oluşturmayı amaçlamaktadır.

BU PLAN TUTAR MI?
Böylece Erdoğan-Davutoğlu ikilisi sıkıştıkları köşeden çıkarak, Suriye’de “Oyun kurucu bir pozisyona” geçmeyi de ummaktadır.

Kısacası Türkiye bölgedeki girişimleriyle; bir yandan Sünni aşiretler ve bölgedeki cihatist gruplarla bir güç oluşturmayı hesaplamakta; bu güçle bir yandan batılıların kara gücü sorununu çözerken öte yandan da Kürtlerin Rojava, Irak ve Türkiye’deki atılımlarının önünü kesmeyi hesaplamaktadır.

Bu hesap tutar mı?

Masa üstünde bu mümkün görünse de hayatın gerçekleri karşısında bu plan “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma”yı kuvvetli bir ihtimal olarak masada tutmaktadır.

Hele de bu planın mimarlarına bakınca!


İstihbarat diplomasisinde ‘ileri’ adımlar

“Son dönemde Türkiye’nin her dediğine hemen ‘Ben de!’ diyerek arkasında yer alan ‘tek dostu’ kimdir?” dense, bölgedeki gelişmeleri az çok izleyen herkes, bu soruya herhalde, “Elbette Barzani’dir” yanıtı verir.
Ama o Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Başkanı Barzani’yi Davutoğlu Hükümeti, uçaktan iner inmez MİT binasına, Hakan Fidan’la görüşmeye götürüyor.(*) 

Üstelik de bunu “Kör gözüm parmağına” herkesin gözüne sokarak yapıyor. Oysa bugüne kadar hiçbir hükümet ya da devlet başkanına T.C. Hükümeti, “Önce MİT müsteşarının huzuruna çık sonra bizimle görüşürsün” dememiştir. 

Barzani’nin uçaktan iner inmez MİT binasına götürülmesinin,  mesajların sembollerle verildiği diplomasi dünyasında iki anlamı vardır. Bunlardan birincisi, Hükümet böylece; “Bakın Barzani’yi biz ne kadar bağrımıza basar görünsek de onu hâlâ önce MİT’e götürerek, diğer devlet başkanlarıyla aynı statüde görmediğimizi, bunun için daha çok çalışması gerektiğini söylemiş oluyoruz” demiş olmaktadır.

Sorunun ikinci yanı ise daha da önemlidir. Ki, bu da Türkiye’nin bölge politikasının, ülkenin diplomatları ve yetkili makamları değil de MİT üstünden yürütülmesinde epey ileri bir aşamaya gelindiğini göstermektedir. 
Kuşkusuz ki, uzunca bir zamandan beri MİT’in bölgede Türkiye’nin dış politikasını cihatist gruplar üstünden yürütmeye başlamasından beri MİT’in Türkiye’nin bölge politikasında öne çıktığı biliniyordu. Ama gelinen yerde tıpkı “Sünni ve Türki” kesimin örgütlenip, kullanılmasında artık alenen adım atılması gibi MİT’in de bu politikanın yürütülmesindeki rolünün iyice ileri bir safhaya vardığını göstermektedir.

Nitekim Başbakan Davutoğlu, iyice gerilen Türkiye-Irak arasındaki sorunu çözmek için de Bağdat’a Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sinirlioğlu ile MİT Müsteşarı Fidan’ın gideceğini söyleyerek, girilen bu yolda ilerleneceğini göstermiştir.

Bütün bunlar Türkiye’nin bölgedeki sorunlara müdahalesini MİT merkezli olarak yapacağını, örtülü operasyonlarla ve istihbaratçı yöntemleriyle Sünni Arap ve Türkmen güçleri üstünden bir “kara gücü” oluşturmakta ısrarını göstermektedir.

Dolayısıyla Türkiye bölgedeki etnik ve mezhep mücadelesinin keskinleştirilmesi ile “bölge gücü” olmayı amaçlayan bir planla hareket etmeye devam edecek görünüyor.
 
(*) Barzani, ancak bu görüşmeden sonra Cumhurbaşkanı ve Başbakanla da görüştü. Tabii bu görüşmeler sırasında TSK’ye bağlı savaş uçaklarının Barzani’nin, başkanı olduğu toprakları bombalamasına bir itirazı olmadan bu görüşmeler yapıldı!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa