13 Aralık 2015

Cinayetin adını koymak neden önemli

Hangi cinayetin diye soracaksınız doğal olarak, haklısınız, cinayetler artık günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Bahsetmek istediğim konjonktüre, sürece veya ateşkese bağlı olmadan her gün birkaç kadını hedef alan cinayetler yani kadın cinayetleri. Bu ayın başında Özgecan Aslan davasında sanıklara herhangi bir indirim uygulanmadan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi yürekleri bir miktar soğutsa da her davadan benzer sonuç alınmıyor, “tutkuyla seven”, duruşmada kravat takan sanıkların iyi halleri yargıçların kalbini yumuşatıyor, üstelik medya da her davaya aynı ilgiyi göstermiyor. Geçtiğimiz hafta Evrensel yazarlarından Sevda Karaca’nın da dikkat çektiği gibi kadına yönelik şiddetin toplumsal temellerine inilip bunu değiştirecek politikalar üretilmediği sürece sonuç almak zor. Daha kısa bir ifadeyle kadına yönelik şiddet aslında politik bir mesele. Fakat siyasetçilerin özellikle de konuyla doğrudan ilgili iktidar partisinin çözüm önerisinin ne olduğunu bir türlü öğrenemiyoruz. Başbakan Davutoğlu 9 Aralık’ta “Kadına Yönelik Şiddete Son: İlerlemenin Hızlandırılması” adlı toplantıya katıldı, toplantının ismindeki tuhaflığı şimdilik bir kenara bırakalım, dedi ki “…dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir kadının çığlığı size ulaştığında o çığlığın yanında Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacaktır” Bu ifade bana geçtiğimiz yıl Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın “Çocuklarımıza çığlık atmayı öğretmeliyiz” sözünü anımsattı, çığlıkla ilgili bir sonraki demeçten korkuyorum açıkçası. Yeni Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ise “Biz, şiddeti toplumsal şiddet diye algılıyoruz. Sadece bunların içerisinden kadını aldığımız zaman diğer şiddetleri kapatmış oluyoruz” dedi. Çığlık atsak da faydası yok yani. Bir taraftan Aile Bakanının sadece erkeklere özgü bir hastalık olan ‘cinnet’e karşı bir ilaç bulduğunu hayal ediyorum, “Şiddet hepimizin sorunu, grip gibi, gerçekten” diyerek erkeklere içirmeyi planlıyor olabilir. Umudu kaybetmemek lazım.

Hükümet eğer bu konuda “ilerlemek istiyorsa” öncelikli olarak kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için eylem planları öneren sivil toplum kuruluşlarına kulak vermeli, katılımcı politika üretme gerekliliğinin yanı sıra önerilerin pek çoğu gayet somut ve iyi niyetli. Çünkü şiddet muhalif-yandaş diye ayrım yapmadan tüm kadınları hedef alıyor. Kasım aynının son haftasında 2010-2014 yıllarını kapsayan bir Kadın Cinayetleri Haritası yayımlandı. Ülkenin her bir karışından kadın çığlıkları yükselmiş, ilgili haberlere tıkladığınızda kadınların hangi bahanelerle öldürüldüğünü de görebiliyorsunuz: “Kadının patates köfte yapmaması, tuzluğu uzatmaması” bile öldürülmelerine neden olabiliyor. Ancak en baskın sebep kadının ayrılmak ya da boşanmak istemesi. Filmmor Kadın Kooperatifinin kadın cinayetlerinin önlenmesi için yaptığı araştırmaya göre her iki katilden/cinayetten birinin “bahanesi” ayrılma, reddedilme, kıskançlık. Filmmor yedi ili kapsayan, avukatlar, şiddet görmüş kadınlar, onların yakınları, muhtarlar ve yerel muhabirlerle görüşerek yaptığı eylem araştırmasının sonucunda bu cinayetlerin önlenebileceğini söylüyor. Somut bir eylem planları da var. Araştırmanın bir başka önemli kısmı kadın cinayetlerinin yazılı, elektronik ve görsel haber medyasında nasıl haberleştirildiği. Medya analizinin sonuçlarına göre kadın cinayetleri yazılı basında genelde 3. sayfada, internet haber sitelerinde de öncelikli olmayan haberler arasında, televizyon haberlerinde, adli ve magazin haberlerinin yer aldığı “bülten sonu”nda yer alıyor. Üstelik bu haberlerde genellikle ne kadar çarpıcı olduğuyla orantılı olarak ‘olay’a odaklanılıyor. Yargı süreçleri veya genel olarak kadın cinayetlerine ilişkin mücadele geri planda kalıyor. Daha da kötüsü, haber başlıklarında çoğunlukla kadın cinayetlerini sıradanlaştıran veya meşrulaştıran ifadelerin, erkeklerin bahanelerinin kullanılıyor olması.

MEDYANIN SORUMLULUĞU

Kadın cinayetlerinin önlenmesinde iktidar kadar medyanın da sorumluluğu var. Çünkü yaptığı haberlerle zihinsel bağlamın ve toplumsal algının şekillenmesinde rol oynuyor. Kötü habercilik bu cinayetlerin sıradanlaştırılması, kanıksatılması, hatta haklı gösterilerek meşrulaştırılmasına neden oluyor. Bu nedenle Filmmor çatısı altında benim de dahil olduğum akademisyenler ve gazetecilerden oluşan bir grup medya için bir kılavuz hazırladık. Amaç büyük zihniyet değişimi gerçekleşene kadar uygulanabilecek, işe yarar birkaç öneri sunmak. İlk öneri / talep cinayetin adının konması. Bir kadın, herhangi bir kişi tarafından “kadın olduğu için” öldürülmüşse bu adli bir olay değil “kadın cinayeti’dir. Nasıl anlaşılacağına dair bir öneri: Olaydaki kişileri tersine çevirin, erkek olsaydı aynı saikle öldürülür müydü? Cevabınız ‘hayır’sa o bir kadın cinayetidir. Cinayetin adını koymak şu açıdan da önemli, devletin ilgili kurumları halen kadın cinayetlerine ilişkin veri toplamıyor ve paylaşmıyor. Medyada görmüş olduğunuz bütün o rakamlar Bianet Erkek Şiddeti Çetelesi ya da Anıt Sayaç’ın haberlerden derlediği veriler. Haberlerde ve sonunda yer alan anahtar sözcüklerde ‘kadın cinayeti’nin yer alması bu verilerin derlenmesine de yardımcı olacak. Dedik ya kadın cinayetleri politiktir, o nedenle bu haberler 3. sayfada değil mümkünse diğer politik haberlerle birlikte yer almalı. Haber başlıklarında ya da içeriklerinde cinnet, öfke, kıskançlık, ‘Erkekliğime laf etti’ gibi basmakalıp bahaneleri, klişeleri lütfen kullanmayın. Neden kadınlar cinnet geçirmiyor, hiç düşündünüz mü? Bilindiği üzere erkekler daha az ceza almak için belli bahaneleri hatta aynı bahaneleri sürekli tekrar ediyor. Pek çok katilin bu bahaneleri söylemesinin yararlı olacağını haberlerden öğrendiğini biliyor musunuz? Bu bahanelerin geneli kadınla ya da yaşam tarzıyla ilgili, ölmüş bir kadını katilin bahaneleriyle bir de haberlerde yargılamak hiç adil değil. Hiçbir kadının ya da erkeğin yaşam tarzı öldürülmesi ya da birini öldürmesi için geçerli neden olamaz. Yaşam hakkı en temel insan hakkıdır. Bir de tabii o iç gıcıklayan magazinel hatta zaman zaman pornografik ayrıntılar, haber daha çok okunsun / izlensin diye başvurulan yollar... Bunlardan kesinlikle kaçınmak lazım. Kim hayatının o kadar özel detaylarını gazetede okumak ister ve ayrıca yine gerçek olduğunu nasıl bilebiliriz?
Son olarak cinayetlerin cezasızlıkla sonuçlanmaması için haber takibinin yapılması, bu konuda verilen mücadelelerin görünür olması da çok önemli. Sadece cinayet haberleri vermek de kanıksanmasına yol açabilir. Şiddetten kurtulmuş, hayatını yeniden yoluna koymuş kadın hikayeleri pek çok kadına umut verebilir. Bu yazı sadece gazetecilere seslenmiyor, okur olarak da haberleri bu gözle okumalı / izlemeli ve yeri geldiğinde gazetecileri, okuduğumuz gazeteleri, izlediğimiz televizyon kanallarını uyarmalıyız.

Evrensel'i Takip Et