Devlete hendek atlatmak!
Fotoğraf: Envato
Diyarbakır Sur’da dokuzuncu gününde 17 saat ara verilen sokağa çıkma yasağı 12 gündür devam ediyor. Bu 17 saatlik arada ilçeyi beş bin insanın terk ettiği tahmin ediliyor. Bu yasaklar daha kaç gün sürecek artık kimse bilmiyor. Daha birkaç ay öncesine kadar ülkenin dört bir tarafından düzenlenen turlarla binlerce insanın ziyaret ettiği bir açık hava müzesi olan Sur’un bütün tarihi mekânları birer harabe şimdi. Üstelik bu savaş hali sadece Sur’da değil, Kürdistan’ın birçok ilçesinde yaşanıyor. Bir yerde bitince başka yerde başlıyor.
Devlete sorarsanız, bütün hendekler kapatılıncaya kadar bu mücadele devam edecek. Şu açıktır, devlet hendekleri halkı yıldırıp göç ettirmenin; yıllardır ulusal demokratik hakları için her türlü bedeli ödeyip mücadele eden halk kesimlerinin moralini bozmanın bir fırsatına dönüştürmeye çalışıyor. Ancak uygulanan bu politikanın yol açacağı sonuçları görmek için öyle uzağa gitmeye gerek yok. Dün nasıl 90’lı yıllardaki özel savaş politikaları bugünün hendek başındaki gençliğini doğurduysa, bugünkü savaş politikaları da bütün Kürdistan’ın hendekleşmesinden; halkın kendini yönetme iradesinin daha güçlü ve yaygın olarak ortaya çıkmasından başka bir sonuç doğurmayacaktır.
Durum buyken kimse çıkıp “devlet hendekleri aşsa ne olacak, aşmasa ne olacak” diye sormuyor. Uzun bir süredir sadece havuz medyası değil, iktidarının savaş arabasına bağlanmakta bir beis görmeyen bütün burjuva medyadan TÜSİAD ve Kürdistan’ın yerel sermaye çevrelerine ve bunların da ötesinde liberalinden ulusalcısına kadar çeşitli sol kesimlere kadar Kürdistan’daki savaşla ilgili her tartışma, hendeklerle başlayıp hendeklerle bitiyor. Halkın geniş kesimlerini de etkileyen bu söyleme bakılırsa bütün mesele hendekler. Hendekler kapatılırsa ortada bir sorun kalmayacakmış gibi bir hava yaratılıyor.
Peki, gerçekten öyle mi?
Tartışmaya biz de hendeklerle ilgili bir soru sorarak başlayalım.
Kürdistan’da altı aydır süren savaş hendekler kurulduğu için mi başladı, yoksa askeri ve siyasi operasyonlarla topyekûn bir savaş yürütüldüğü için mi hendekler kuruldu?
Bu sorunun cevabı açıktır. Hendekler savaş içinde, devletin sorunu savaşla çözme politikasının bir sonucu olarak açıldı.
Tartışmayı hendekler üzerinden sürdüren çevrelerin büyük bölümü Kürt sorununun varlığını kabul ediyor. Kürt sorunu dediğimiz sorun nedir? Herhalde Kürtlerin varlığı sorunu değildir. Aksine Kürtlerin ulusal varlığının gereği olan demokratik haklarının inkârından kaynaklı bir sorundur. Peki, o zaman öz yönetim ilanları ve ardından açılan hendekler devletin bu soruna yaklaşımından bağımsız ele alınabilir mi? Öz yönetim ilanları ve hendekler Kürt halkının saldırılara karşı kendini koruma ve dayatılan politikalara karşı kendini yönetme, kendi geleceklerini kendisinin belirlemesi iradesinin bir ifadesinden başka bir şey değildir.
Öncesi bir tarafa son iki buçuk yılda birçok provokasyonu boşa çıkararak sorunun müzakere yoluyla çözümü yönünde çabayı gösterenin Kürt hareketi olduğu açık değil mi? Bu gerçeği unutarak/unutturarak savaşın kim tarafından ve hangi amaçla başlatıldığı görmeden hendekleri tartışmak, sadece devletin savaş politikalarını meşrulaştırmaya hizmet eder.
Şimdi biz soralım; Rojava’da Kürtlere karşı ‘hendek’ siyaseti izleyen, Kürt kantonlarını engellemek için dört yıldır ‘tampon bölge’ peşinde koşan kim? Burada hendekleri savaşın bahanesi yapan Erdoğan iktidarı değil mi? Mesele açıktır, Musul’a Irak Sünnilerini himaye etmek için asker gönderenler, mesele Kürtler olunca halkın kendi geleceğini belirleme hakkını yok saymakta, dahası onu engellemek için içerde de, dışarda da ellerinden geleni artlarına koymamaktadır.
Özetlemek gerekirse son dönemde yürütülen tartışmalar, Kürtlerin ulusal haklarının yok sayılmasının bir sonucu olan Kürt meselesini, devlete hendek atlatmak meselesine dönüştürmüştür. Oysa devlete hendeği atlatmanın yolu açıktır: Devlet sorunu savaş ve şiddet yoluyla çözmeyi bırakmalı, Öcalan üzerindeki tecrit politikasına son verilerek sorunun müzakere yoluyla çözümünün kanalları açılmalı ve Kürt halkının taleplerini, kendini yönetme hakkını esas alan bir çözümün çerçevesi oluşturulmalıdır. Yoksa dışarıda Arap çöllerinde yolunu kaybeden stratejik derinlik politikası, bugün Kürdistan’da da hendeğe saplanmanın ötesine geçemeyecektir. Ya kör gözüm parmağına ülkeyi her geçen gün daha fazla felakete sürükleyen bu politik sığlığa teslim olacağız, ya da Kürt halkının talepleriyle birleşecek demokratik barışçıl geleceği birlikte kurma eksenli bir mücadele hattını hep birlikte kuracağız. Gelinen yerde hendek tartışması, böylesi bir politik saflaşmayı da dayatmaktadır.
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30