16 Aralık 2015 01:00

Zamanların en iyisi, en kötüsü

Zamanların en iyisi, en kötüsü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana -sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.” Charles Dickens’ın Fransız İhtilalini anlattığı İki Şehrin Hikayesi romanının girişidir bu. Eskinin ölmekte olduğu, yeniyi doğurtacak ebenin menziline yeni vardığı zamanlar. Yani şimdikine öylesine yakın dönemler!
Fransız İhtilali imparatorlukların ve krallıkların tarih müzesine kaldırılacağı döneme bir girişti. Velayet, vesayet ve vassallık ilişkilerinden insanlık ancak Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde kurtulacaktı. Rus Çarlığı, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı yirminci yüzyılın başında resmen bitti. Ancak resmen bitenin, yeni zaman sömürücülerinin hayal gücünü kışkırtamayacak biçimde tarihin çöp sepetine atıldığı söylenemez. 20. yüzyıl egemen sınıfların hayal gücünü kışkırtan geriye dönüş hevesi ile, ezilenlerin buna karşı verdiği mücadelelerin yüzyılıydı.  “Zamanların en iyisi, zamanların en kötüsü” göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısa bir ana tekabül etmedi hiç.
2011’de Kaddafi’nin öldürüldüğü günlerde Sezar’a nazire  yaparak “Geldik gördük ve öldü” diyen Hillary Clinton ABD’nin Roma İmparatorluğunun mirasçısı olduğunu ilan etmişti. Böylece imparatorluk hevesinin açıkça dile getirilemediği uzun bir dönem sona erdi. Arap baharında ayaklanıp da NATO bombalarına muhatap kalan bir halkın huzurunda edilmiştir bu söz. O zaman anlaşıldı ki, ’90’lı yılların başında, devletin küçüldüğü, ulus devletler döneminin kapandığı tezini ileri sürenler küçülmek bir yana devletin imparatorluklar dönemindeki gibi genişleyip yayılacağını müjdelemekteymişler meğer.  
Libya saldırısı bir dönüm noktasıdır. O günden bugüne Ortadoğu’da vassallık sisteminin inşa edildiği, her süper devletin kendi emiri olarak gördüğü cihatçı çeteleri diplomasinin öznesi haline geldiği bir süreç yaşanıyor. İmparatorlukların sınırları bu vassallar-çeteler yardımıyla genişletiliyor. Ortadoğu’da Rus Çarlığından Osmanlı’ya, B. Britanya’dan Prusya Krallığına, Fransa Krallığından Pers hükümranlığına kadar çökmüş medeniyetlerin yeniden ihyası için sınırlar yine kan ve kurşunla çiziliyor.
Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül yazmış zaten: “…Türkiye’yi sadece Anadolu sınırlarına hapsetmek mümkün değildir. 20. yüzyıl Türkiye’si bizim için bir gelecek güvencesi vermemektedir… Harita çalışmalarını uzaktan seyrettiğimiz an elimizde Anadolu bile kalmayacaktır. Suriye sınırı boyunca oluşturulan yeni cepheyi sınırlarımızın sıfır noktasında karşılamayı seçtiğimiz an, bu cephe Anadolu içlerine, şehirlerimize, köylerimize gelecektir. Biz biliyoruz ki, Anadolu’nun savunması Saraybosna’dan, Bakü’den, Şam’dan, Bağdat’tan başlar. Dahası Kızıldeniz’den, Hazar’dan, Süveyş’ten başlar. Bizim jeopolitik hafızamız bize bunu söyler. Bu aşamadan sonra Türkiye bir Selçukludur, Osmanlı’dır.”
Türk burjuvazisinin hafıza kayıtları açılmıştır artık; onun için Irak hükümetinin egemenlik hakları ihlal edilerek Musul’a asker gönderilebilmiş, Rus uçağı düşürmek gibi maceralara kalkışılmış, onun için vassalların ve atanmış emirliklerin birinci dereceden muhatap alındığı bir siyaset tarzı izlenmeye başlanmıştır.
İmparatorluk hülyalarının tehlikeli bir biçimde karşı karşıya geldiği, herkesin birbirinin ayağına dolandığı bir yüzyıl bu. “Bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceği” doğruysa eğer, tarihin tekerleğinin tersine döndürülmeye çalışıldığı bugünlerin, insanlığın daha güzel bir geleceğe hamle yaptığı 18’inci yüzyılın anlaşılabilir kaosundan daha vahim bir “kötü zamanlar”a işaret ettiğini söylemeliyiz. Ama kaos imkanların da ülkesidir; dünya egemen sınıfları geçmişe ait imparatorluk mitini yeniden diriltmeye çalışıyorsa, böyle günler emekçilerin, ezilenlerin imparatorlukları çökerttiği, 1789’dan 1917 ekimine kadar olan zamana ne sığmışsa, buna dair dağarcığında ne varsa ortaya koyacağı zamanlardır da.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa