Geçen yaz Lesvos (Midilli) adasının kuzeydoğusundaki Skala Skaminias ve çevresine her gün sığınmacılarla dolu en az on bot geliyordu. Çanakkale kıyılarında bindirildikleri şişme botlarla bir iki saatlik bir yolculuk ardından adaya varan sığınmacıların çoğunluğu Suriye’den kaçmak zorunda bırakılan insanlardı.
Adaya ulaşan her bot sığınmacılarla birlikte birçok sınav da taşıyordu. Sabırlar sınanıyordu, sinirler sınanıyordu; akıllar, vicdanlar sınanıyordu. Her gün ama her gün insanların ve doğanın dayanma sınırları sınanıyordu.
Bir akşam, Skala Skaminias’a geç saatte ulaşan sığınmacılar bir kenara oturmuşlar, dinleniyorlardı. Aralarında hasta ve yaralı yoktu. Birçoğu Kobanê’dendi; aralarında Türkçe konuşanlar da vardı. Saldırılardan sonra dayanamadıklarını ve kaçmak zorunda kaldıklarını söylüyorlardı. Yorgun, hırpalanmış, sarsılmış olsalar da sonunda Avrupa’ya ayak basmışlardı. Diğer sığınmacılar gibi belirsiz bir umudu kovalıyorlardı.
Bahçe duvarının üzerinde oturanların çoğu gençti; aralarında bebekli çiftler de vardı. Bir ara bir bebek annesinin kucağından kaydı, yavaşça yere yuvarlandı. Hemen karşıda oturan Skaminiaslı kadınların birkaçı ayağa fırladılar, bebeğe doğru koştular. Yüzlerindeki ifadeyi görmek bile yeterliydi. Bir bebek yere düştüyse, düşünmek beklemek değil, koşmak kurtarmak gerekirdi. Başka türlü bir tepki verilemezdi.
Kadınlardan biri bebeği kucağına aldı. Bebek iyiydi. O da, annesi de yorgundu. Yardıma koşan kadınlar Kürtçe, Arapça veya Türkçe bilmiyorlardı. Bebeğin annesi de onların dilini bilmiyordu. Ama aslında konuşmak gerekmiyordu.
Yere yuvarlanan bebek bir insanlık sınavı demekti. Yüzlerindeki ifadeler ile, duraksamadan verdikleri tepki ile, bebeğe ve annesine gösterdikleri yakınlık ve özen ile yardıma koşan kadınlar bu sınavdan geçmişlerdi.
Yere yuvarlanan bebek, tıpkı kıyıya çıkan ıslanmış, üşümüş, korkmuş çocuklar gibi, bir litmus testiydi. Yani turnusol kağıdının bir sıvının içine batırılması ve asit ya da alkali niteliğini göstermesi gibi bir vicdan sınavı demekti.
Her gün Skala Skaminias’a ulaşmaya çalışan veya ulaşan sığınmacılar, ada halkı için litmus (turnusol) testine benzeyen nice an, nice durum yaratıyordu. Her gün bir vicdan, bir insanlık sınavı gibiydi...
***
Lesvos’un karşı kıyısı Türkiye. Adada yaşanan sınavlar Türkiye için de geçerli. Yere yuvarlanan bebek, boğulma tehlikesi geçiren bir çocuk adada nasıl çok değerli ise Türkiye’de de değerli. Yani öyle olmalı. Bir çocuk tehlikedeyse, düşünmek beklemek değil, koşmak kurtarmak gerekir. Başka türlü bir tepki verilemez.
Ama gerçekten öyle mi? Okula giderken, okulun kapısına sıkıştığında veya okulun içerisinde üzerine dolap düştüğünde ölen çocuklar kaç kişinin vicdanını sızlatıyor?
Ya 7 Haziran sonrasında yaşamını yitiren çocuklar? Kuşatılan, dünya gelse içine sokulmayan Cizre’de vurulan öldürülen çocuklar? Ya geçtiğimiz hafta Cizre’de vurulan 11 yaşındaki Salih Edim? Ya daha doğmadan ölen, şiddete dayanamayan ve düşük yapan annelerin çocukları?
Yaşama hakkı tehdit altında olan, yaşama hakkı elinden alınan her çocuk -kim olursa olsun, adı, cinsiyeti, teninin rengi, etnik kimliği ne olursa olsun- evet, her çocuk bir insanlık sınavıdır. Türkiye bir kez daha bir vicdan sınavında. Öldürülen her çocuk Türkiye’nin artık vicdanı taşlaşmış insanlarla dolu, yaşanmaz bir ülkeye dönüştürüldüğünü gösteriyor. Tıpkı turnusol gibi.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et