21 Aralık 2015

(Azra Erhat’a betikler)

Azra Erhat’ın, yaşamdan uçup giderken, her şeyini sevdikleri, yakınları, dostları arasında dağıttığını anlatmıştım. Ona yollanılan betikleri (mektupları), bunlardan kimilerine verdiği yanıtları da bana bırakmıştı. Bir biçimde değerlendirmemi istiyordu onları… Yayınlarsam da yayınlardım…

Koca koca iki dosya tutuyordu betikler…

Çok ilginç bir ad listesi oluşturuyorlardı… İsmet İnönü’ den Şevket Süreyya Aydemir’e, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ya…

Birkaçı dışında çoğu elle yazılmışlardı betiklerin… Okunmaları çok kolay değildi...

Hemen de yayınlanmamalıydılar bana göre… Bizim kuşağa bunun doğru olmayabileceği öğretilmişti… Aradan bir süre geçmeliydi… Devlet belgelikleri 30-50 yıl sonra açılırlar ya… İşte öyle…

30 yıl geçtiğinde düşünmeye başladım bu konu üzerinde. Bu arada yitirdiğimiz sevgili Talat Halman da, Cumhuriyet güncesinin Ankara ekinde, Azra Erhat’ın betiklerinin bana bırakıldığını yazdı. Artık yayınlamam gerekiyordu ona göre… Bende gecikmişlik duygusu uyandırdı bu yazı.

Oysa yayımlanma günü ancak geliyordu gerçekten...Talat Halman’a bu işi kendisinin yapmak isteyip istemediğini sordum. “Hayır” dedi, “Azra Erhat bunu senin yapmanı istiyordu”  yanıtını verdi.

Sonunda, betikleri okudum. Yardımcım Seda onları sayısal ortama geçirdi. Doğal olarak okuyamadığı yerler oluyordu. Ben yeniden okuyup onun da okuyabileceği biçimde yazıyordum. Almanca betikler de vardı. Onları çevirdim…

Bu iş kimi aralıklarla yaklaşık iki yıl sürdü sanırım.

Betiklerdeki kimi yanlışlara bile dokunmadım. Oldukları gibi yayınlanmalılardı bana göre…

Daha önce, “Füreya”  betiğini, sevgili Hıfzı Topuz’a okutmuştum. 
Onun, bu tür betikler için önerisine uydum. 
Betiklerde adı geçen kişilerin yaşam öykülerini de ekledim. 
Çünkü neredeyse iki kuşak geçmişti aradan. Kimi kişileri yeni kuşak tanımıyor olabilirdi. Değişik kaynaklardan yararlanarak bu eksiği de tamamladım. 
Böylece, betiklerin yazıldığı dönemin, ortamın yansıtılması da sağlanacaktı bir bakıma.

Betiklerin yorumlanması, değerlendirilmeleri iyi olurdu diye düşünülebilir elbette. (Tanıklıklara dayanarak başkaları da yapabilir bunu.) Ancak bundan, okuyucuyu yönlendirmek olur diye caydım.
Okuyucu kendi yorumunu, değerlendirmesini yapabilmeliydi.

Bizde kişiler üzerine bu türlü çalışmaların eksik olduğunu hepimiz biliyoruz.

Stockholm’ de Strindberg’ in kendi yapıtlarının bir araya getirildiği bir katı dolduran betikliğinin yanında, koca bir katda da onun üzerine yazılanlar toplanmıştı. 
Bilmem anlatmama gerek var mı bunun yararlarını?
Almanya’ da bunun başka örneklerini de gördüm. Kimilerinde görevli kişiler, araştırmacılar sürekli çalışıyorlardı.
Kimin için? 
Elbette gelecek kuşak için!
(Sürecek)

Evrensel'i Takip Et