21 Aralık 2015 00:53

Ne de olsa İsrail’in kan kardeşi!

Ne de olsa İsrail’in kan kardeşi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İsrail ile Türkiye arasında Zürih’te imzalanan anlaşmayla ilgili tartışmalar devam ediyor. Türk tarafı anlaşmanın daha imzalanmadığını söylese de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  programında olmadığı halde önceki akşam Hamas’ın Siyasi Büro Şefi Halid Meşal’le İstanbul’da görüşmesi sebepsiz değil. Anlaşılıyor ki AKP-Erdoğan iktidarı, anlaşmanın açıklanması için uygun koşulları yaratmaya çalışıyor. Yapılan anlaşmayla Türkiye, daha önce şart koştuğu İsrail’in Gazze ablukasının kaldırılması şartından vazgeçiyor ve ayrıca İsrail’in Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetlerinin sınırlandırılması (bu kapsamda Hamas liderlerinden Uriri’nin sınır dışı edilmesi) koşulunu kabul ediyor. İsrail gazının Türkiye üzerinden pazarlanması ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi de anlaşmaya varılan diğer konular-ki iki ülke arasında siyasi krizin en üst düzeyde olduğu dönemde bile bugün Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımlar gibi yaptırımlar hiç gündeme gelmedi, ticari ilişkiler olduğu gibi devam etti.

Türkiye, NATO’ya girdiği tarihten bu yana İsrail ile birlikte ABD-Batı blokunun Bölge’deki ileri karakolu görevini üstlendi. Türkiye, “Müslüman” ülkeler arasında İsrail’i ilk tanıyan ve en yakın ilişkilere sahip ülke oldu. Ancak AKP’nin yeni Osmanlıcı sosa bürünmüş Bölgesel liderlik rolüne soyunduğu dönemde Erdoğan’ın  “one minute” çıkışı ve ardından ‘Mavi Marmara’ krizi ile ilişkiler gerilmişti. Bu çıkışla Türkiye, Arapların İsrail’e karşı hamisi olarak görülmeye başlanmıştı. İşte AKP-Erdoğan bu koşullarda Suriye’ye müdahalenin öncülüğüne soyunmuş ve 6 ayda Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazı kılma hayallerine kapılmıştı. Sonrasını hepimiz biliyoruz. Bu politikadan geriye bugün kala kala Lazkiye’nin kuzeyinde üç beş köylük Bayırbucak Türkmenlerinin hamiliği kaldı-ki Rus uçağının düşürülmesinden sonra artık bunu da yapamaz hale geldiler.

Gelinen yer açıktır. Özellikle Rusya’nın Suriye’de AKP’nin dayanak olarak gördüğü çetelere karşı etkin müdahalesi ve Rusya-Çin-İran blokunun Bölge’de giderek etkisini arttırması, AKP-Erdoğan’ın hızla ABD-NATO eksenine dönmesine yol açtı. Ve ABD-NATO’nun ileri karakolu rolüne dönen Türkiye’nin Bölge’deki diğer önemli karakol İsrail’le kavgalı olması sürdürülebilir bir durum değildi. Bu bakımdan Türkiye-İsrail anlaşması, AKP-Erdoğan iktidarının en azından bugün için yeni Osmanlıcı hayallerini bir tarafa bırakarak ABD-NATO’nun ileri karakolu rolüne dönüşünün ilanı olarak görülmelidir. 

Anlaşmayla ilgili çok şey söylenebilir ama İsrail ile Türkiye egemenleri arasındaki kan kardeşliğini de unutmamak gerekiyor. Rastlantıya bakın ki, AKP-Erdoğan iktidarı, İsrail’in Gazze ablukasının kaldırılması talebinden Kürdistan’ın birçok kentini on binlerce asker ve polisle ablukaya aldığı bir dönemde vazgeçti. 
Evet, Türkiye ve İsrail, Bölge’nin (Ortadoğu’nun) en eski iki ulusal sorununun; Kürt ve Filistin sorununun muhatabı olan ve bu sorunları onlarca yıldır baskı ve şiddet politikalarıyla çözmekte ısrar eden ülkeler. Bugün Kürdistan’da her gün yeni yeni örneklerini gördüğümüz zulmün İsrail’in Filistinlilere yaptığından geri kalır yanı yoktur. Üstelik bu ülkede İsrail’in zulmüne karşı sesini yükseltenlerin büyük bir bölümü maalesef Kürdistan’daki zulme alkış tutuyor. İsrail’in Müslüman Filistinlilere zulmüne isyan eden siyasi İslamcı çevrelerin büyük bir bölümü, İhvan’ın Türkiye şubesi olan AKP iktidarının başka bir Müslüman halka yaptığı bu zulme ortak oluyorlar.

2009’da Davos’ta Şimon Peres’e “siz çocuk öldürmeyi iyi bilirsiniz” demişti. Erdoğan. O günden bugüne çocuk öldürme konusunda bizimkiler de çok şey öğrendiler-ki bugün bu konuda  ‘uzman’ İsrail’in sağcı koalisyonunun hükümet başkanı Netanyahu ile anlaşma noktasına geldiler. Yıllardır Kürdistan’da çocuk da olsa kadın da olsa gereğini yaptılar! AKP iktidarı döneminde Kürdistan’da 300’e yakın çocuk öldürüldü, öldürülmeye devam ediyor. 

Uzun lafın kısası AKP-Erdoğan iktidarı ile İsrail arasındaki anlaşma, aynı zamanda Bölge’nin mazlum halklarına karşı ‘şer’ ittifakının yeniden kurulması anlamına geliyor. Çünkü Türkiye ve İsrail’in ileri karakolu olarak görev üstlendiği NATO ve ABD-Batı emperyalizmi, Bölge’nin kan gölüne çevrilmesinin birinci dereceden sorumlusudur. Bugün bu ‘şer’ ittifakına karşı olduğunu söyleyenlerin yapması gereken ilk şey, Kürdistan’dan Filistin’e Bölge’nin bütün mazlum halklarının kendilerini yönetme, kaderlerini tayin etme hakkını savunmak ve mücadelelerine destek olmaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa