23 Aralık 2015 01:00

'Burada devlet bizi öldürüyor hocam'

'Burada devlet bizi öldürüyor hocam'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Diyarbakır’ın kıdemli gazetecisi Faruk Balıkçı, geçtiğimiz günlerde Twitter hesabından, Nusaybin’deki çocukları gösteren iki kare paylaştı. Her iki karede de, ellerinde tahtadan oyuncak tüfeklerle ilköğretim çağındaki çocuklar vardı. Bellerinde yine tahtadan yapılmış, mermi ya da şarjör konulmak için kullanılan kütüklükler dikkati çekiyordu.
Karelerden birinde briketlerden oluşturulmuş duvar görünümlü siperlerin arkasında nişan almış çocuklar görülüyordu.
Bölgeyi karış karış bilen ve ‘faili meçhul’ cinayetlerin devletin günlük rutini olduğu günlerde -şimdi de farklı bir türü yaşanıyor- bölgede haber peşinde koşmuş olan Faruk Balıkçı, o fotoğrafları, bu deneyiminin süzgecinden geçmiş olan şu cümlelerle paylaşmıştı: “90’larda köyleri, 2015’te kentleri tank, topunuzla boşaltarak yarattığınız eserinizin fotoğrafıdır.”, “30 yıldır süren savaştan ders almadınız. Dayatılan savaşın eseridir bu fotoğraf.” (18 Aralık 2015)
Türkiye’de yoksulluğun boyutları düşünüldüğünde ülkenin batısında da çocukların her biri için güllük gülistanlık bir gerçeklikten söz edemeyiz. Ama yine de, silahların gölgesindeki ilişkilerin belirlediği bir psikolojik ortamın dışında, okulu ile oyuncakları arasında bir hayat batıdaki çocuk yaşamlarının özelliklerindendir. O hayatın renkleri, çocuğun içinde doğduğu ailenin hali vaktine göre değişir.
Ama Faruk Balıkçı’nın fotoğraflarını paylaştığı o çocukların bir kısmı belki, ya ailelerinden birini çatışmalarda, gözaltında yitirmiş ya da sokağa çıkma yasağının sürdüğü günlerde arkadaşlarını devlet şiddeti altında yitirmiş çocuklar. Dolayısıyla onların ellerindeki oyuncak silahlarla kurdukları ilişkiyi de böylesi sahici hikayelerin içinde anlamlandırabilmek gerekiyor.
Arkadaşlarımız Meltem Akyol ve Fırat Topal, Diyarbakır’da sokağa çıkma yasağının ilan edildiği Sur’a gitmek niyetiyle Ben û Sen’e kadar gidip, o bölgedeki çocuklarla sohbet ederek, onların hikayelerini kendilerinden dinlediler. Evrensel’de dün yayımlanan haberlerinden bir bölüm şöyle: “Recep 12 yaşında 5. sınıfa gidiyor. ‘Ben Bağlar’da oturuyorum hocam. Sokağa çıkamıyorum. Sokakta bize kurşun değiyor. Burada devlet bizi öldürüyor hocam. Polisler insanları öldürüyor, kurşun sıkıyorlar.’ Hemen araya giriyor diğer çocuk; ‘Daha demin 3 bomba patladı. Polisler hemen sıkıyor. Biber gazını atıyorlar. Kaçıyoruz, nişancılar bize sıkıyorlar.’ Mustafa da 5. sınıfa gidiyor. ‘Okula gidebiliyor musun?’ diye sorunca, ‘Ne okulu hocam savaş var. Evde oturuyoruz, sabahtan akşama kadar çatışma oluyor. Barış çıksın artık’ diyor.”
Suriçi’de oturan 14 yaşındaki Muhammet ise şöyle diyor: “Şimdi TEOG var. Batıda oturanlar kendilerine ders çalışıyor. Biz ders çalışamıyoruz. Okula bile gidemiyoruz. Sabah silah sesi ile kalkıyoruz. Akşam silah sesiyle yatıyoruz.”
Bu anlamları, bu hikayeleri, bu topraklarda devletin yurttaşlarıyla kurduğu asırlık bir ilişki belirliyor.
MGK’nin, Genelkurmay Başkanlığının, Hükümet yetkililerinin ayrı ayrı vurgu yaptıkları ‘kamu düzeninin sağlanması’nın mutlaklığı üzerine kurulu bu ilişkiler bütününün en sadeleştirilmiş halini, özel harekat timlerinin, Davutoğlu’nun ‘Ev ev temizlenecek’ dediği o ilçelerin duvarlarındaki şu ifadelerinde bulabiliriz: “Türksen övün değilsen itaat et!”
Eğer itaat yerine yüzde 90’lık oranlarla itiraz ediyorsan o zaman yaşadığın o ilçe senin başına yıkılır. Okulun karargaha döner, evin, ocağın viran olur.
Tüm bunların ülkenin batısındakilere de söylediği çok önemli bir şey var. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın, arkadaşımız Serpil İlgün’e verdiği röportajda dile getirdiği gibi; “Geçmişte belki iletişim kanalları bu kadar yaygın değildi, çok el altından ve kulaktan kulağa yayılan, sınırlı bir haberleşme iken, bugün geldiğimiz noktada artık her şey anlık ve her şey göz önünde. Periscoptan canlı yayın yapıyor insanlar. Ferhat Encü, bir milletvekili olarak kapısının kırılmasını Periscoptan yayınlıyor, Twitter’dan yayınlıyor. Dolayısıyla ‘Bilmiyorduk’ deme lüksümüz yok.” (Evrensel, 21 Aralık 2015)
Her gelişmeye anlık olarak tanığız ve müdahalemizle ya da sessizliğimizle bu hikaye aynı zamanda ülkenin batısındakiler olarak bizim de hikayemiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa