Ölüler olay yerinden bildiriyor
Büyük basın ne kadar tersini ispatlamaya çalışırsa çalışsın, sivilden terörist yaratmaya çalışırsa çalışsın, Türkiye’nin Güneydoğusunda devlet şiddetine karşı direnen bir halk hareketi var.
İnsanlar öldürülüyor. Şehirler boşaltılıyor. Bölgeden iç savaş görüntüleri geliyor.
Buradayız Kolektifinin verilerine göre 22 Aralık itibariyle son beş ayda bölgede 44 çocuk katledilmiş.
9 yaşında… 12 yaşında… 16 yaşında çocuklar.
Çoğunluk medyasının gözünde onlar hendek kazan terörist; hendek kazmayıp evinde öldürülen çocuğun ise adına lüzum yok.
İnsanlar evlerinde hapis. Dışarıya çıkan vurulma tehlikesiyle karşı karşıya.
Su almak, ekmek almak, yasak.
Yaralanmış yakınını hastaneye taşımak, yasak.
Öldürülen yakınını gömmek, yasak.
Ölü bedenler katliamın simgeleri gibi evlerinde bekletiliyor.
Bedeni gömülmeden arafta bekletilen her bir cenaze silahlı şiddete, adaletsizliğe, haksızlığa şahit.
Henüz yaşayanlar her saniye “Acaba ne zaman öleceğiz?” korkusuyla nefes alıyor.
Silopi’de tepesine yağan bombalardan kaçmak için evinin bodrumuna sığınmış bir kadın, cep telefonuyla çekilmiş manifestosunu yolluyor bize sosyal medyadan:
“Bizi görün”
“Bombaların seslerini duyun”
“Biz buradayız ve çaresiziz”
“Öldürülüyoruz”
Diyarbakır Sur’dan bir başka genç kadın penceresinden uzatılan cep telefonuna haykırıyor:
“Bizi duyun”
“Ne kaçabiliyoruz buradan, ne de kalabiliyoruz”
“Her gün öleceğiz korkusuyla yaşıyoruz”
Ölüme mahkum edilmiş insanlar var bu ülkede. Evrensel’in yayın yönetmeni Fatih Polat önceki gün devletin Kürt katliamlarını habere dönüştürürken yaşadıkları hissiyatı şöyle anlatıyordu: “Öyle günler yaşıyoruz ki, attığınız manşet attığınız an yeni ölümlerle eskiyor ve siz bunu o manşeti atarken biliyorsunuz.”
Onurlu, vicdanlı, sorumlu gazetecilik yapmak da ağır bir yük gibi insanların omzuna binmiş.
Bir tarafta gerçeği balçıkla sıvamaya ve bir halkın öz savunmasını devlete karşı terör eylemi gibi göstermeye çalışan büyük medya... Diğer yanda yaşadıkları acıların görülmesi ve sona erdirilmesi için bir alternatif gördükleri yeni medyayı kullanarak Batıdaki bizlere seslerini duyurmaya çalışan insanlar.
Evlerinin bodrumundan, kuşatma altındaki sokaklardan, hendeklerin arkasından ekranlara haykırıyorlar. Barış olsun, özgürlük olsun, eşitlik olsun… Duyun bizi…
Yaralı çocuklarını hastaneye yetiştirmeye çalışan bir ailenin videosunu izledim önceki gün. Silopi’de, 11 yaşındaki Mehmet’in başına şarapnel isabet etmiş. Anası, akrabaları, Mehmet’in can çekişen küçük bedeni kucakta, ellerinde beyaz bayrak, “Bizi öldürmeyin, yaralı taşıyoruz” telaşıyla sokaklarda koşturuyorlar. Mehmet’in yaralı bedeninin üzerinde bir battaniye. Kucakta, koştukça ağırlaşan bedeni giderek bu dünyadan uzaklaşıyor. Onu taşıyan ailede bir umut, ya yardım bulunursa… Ya Mehmet yaşarsa… Neden yaşamasın ki? Ama sokaklar labirent gibi. Sokaklar cehennem olmuş. Giriş çıkışları kapatılmış caddelerden hastaneye ulaşmak mümkün değil. 11 yaşındaki Mehmet ölüme mahkum. Sokaklar hapishane. İnsanlara yaşamak yasak. Akrabalarının kucağında çaresizce o sokaktan bu sokağa koşturulan Mehmet hastaneye ulaşamadan son nefesini veriyor. Evladı gözlerinin önünde ölürken, üzerine giydiği bembeyaz entarisiyle savaşa ve ölüme nispet yapan acılı annenin ıstırabını izliyoruz. O anne belki bugün hayatta, belki değil, onu bile bilemiyoruz. 11 yaşındaki Mehmet’in o video kaydedildiği sırada canlı olan, ama şimdi ölmüş bedeni de bize birçok şeyler diyor. Demeli… O ananın onulmaz acısı da.
Ölüler olay yerinden bildiriyor.
Batıda “henüz” yaşayanlar kör ve sağırı oynayarak yeni yıla hazırlanıyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı ve Adli Tabip Şebnem Korur Fincancı geçen gün Evrensel’e verdiği bir söyleşide anlatıyor. “Eskiden iletişim kanalları bu kadar yaygın değildi, geçmişte çok el altından ve kulaktan kulağa yayılan bilgiler vardı. Oysa bugün her şey anlık. Her şey göz önünde. Periscop’tan canlı yayın yapıyor insanlar. Ferhat Encü, bir milletvekili olarak kapısının kırılmasını Periscop’tan canlı yayınlıyor, Twitter’dan yayınlıyor. Dolayısıyla, artık ‘Bilmiyorduk’ deme lüksümüz yok.”
Ölüler ve muhtemel ölüler olay mahallinden bildiriyor.
“Bilmiyorduk” deme lüksümüz yok.
Görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz.
Şiddete dur demediğimiz sürece, o şiddete hepimiz ortak oluyoruz.
Evrensel'i Takip Et