Eğitim sırası kimde?
Fotoğraf: Envato
Urfa Siverek’in Demirci köyüne tayini çıkan Aydınlı genç öğretmen Emre’nin meslek hayatının ilk günleri pek de kolay geçmiyordu. Emre bir yandan köyün havasına, suyuna, toplumsal hayatına alışmaya çalışıyordu. Diğer yandan, Demirci köyünde bulunmasının nedeni olan öğretmenliğin önündeki en belirgin bariyerle, öğrencileri ile arasındaki dil engeliyle boğuşuyordu. Emre’nin gözünden tanık olduğumuz bu hikayede Zülküf, Rojda, Vehib ve diğerleri yıkık dökük sınıfın tozlu sıralarında kah öğrenmeye hevesli kah umursamaz ama en çok da direngen görünüyordu. Yasaklı onlarca yıla rağmen Kürtçe’nin o sınıftaki varlığı dahi bu dirence işaret etmiyor mu?
Açılıma paralel dolaşıma giren ve anadilde eğitim tartışmalarının bir dönem klişeleşmiş referansı haline gelen ‘İki Dil Bir Bavul’ filmine geçen hafta gündelik bir vesileyle yeniden bakmam gerekti. Jandarma Özel Harekat timlerinin Diyarbakır ve Şırnak’ta boşaltılan okullarda çekilen fotoğrafları sosyal medyada dolaşmaya başladığında ise, belgeselin işaretlediği Cumhuriyet deneyiminin adeta distopik bir epizoduna şahit oluyorduk.
Sur’da cephanelik olarak kullanılan bir okulda sınıfın penceresinden dışarıya namlusunu uzatmış bir asker. Okulun duvarları kalkanı olmuş. Duvarda Mustafa Kemal Atatürk imzalı bir söz: ‘Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.’ Bir başka karede, tepetaklak olmuş bir sınıf. Öğretmen masası devrilmiş, sandalyeler kırılmış. Ortalık toz duman. Fotoğraf, sıraların olduğu taraftan çekilmiş. Bir ayağını yerdeki kırık sandalyenin üzerine atmış olan Jandarma Özel Harekat Timi, elinde silahı ve kafasında maskesi normalde öğrencilerin oturduğu yere konuşlanmış olan objektife, bize bakıyor. Kara tahtada ‘Eğitim sırası bizde’ yazıyor, altında da imza var: J.Ö.H.
Servis edilmek amacıyla Diyarbakır Sur’da çekilmiş bu fotoğrafların birden fazla anlamı var. Fotoğrafları öncelikle, bölgeden bildiren, kamerasını, mikrofonunu bölge halkına çeviren, devlete, askere, iktidara değil yasakların mağdurlarına ses açan gazeteciler aracılığıyla anlamlandırabiliriz. Sokağa başını uzattı diye vurulan kadınlar, yol ortasında kalan cenazeler, öldürülen onlarca çocuk, genç, yaşlı, göç eden, dağılan aileler, eğitim hakkını kullanamayan öğrenciler...Jandarma Özel Harekatın okulların içindeki varlığının en doğrudan bağlamını bu yıkım oluşturuyor.
Bu fotoğrafların bir diğer bağlamını, iktidar mecralarının kurduğu anlamlar dünyası oluşturuyor. Misal, Anadolu Ajansı, yayımlandığı metinlerde sahadan haber geçen gazetecilerden bambaşka bir resim servis ediyor. 23 Aralık’ta yayımlanan şu metinde mesela, asker yüceldikçe yüceliyor: ‘Silopi’de asker halkı güvenli bölgeye tahliye etti. Tahliye sırasında bölgeyi teröristlerden temizlemek için görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri personeli yanına gelen bir çocuğa bisküvi ve çikolata verdi.’
Diğer yandan, bu fotoğrafları 1 Kasım seçim günü bölgede sandıkların kurulduğu okullarda kol gezen askerlerin görüntülerine ilişkilendirmeden okumamız elbette mümkün değil. J.Ö.H. şu anda o okullarda ne arıyor sorusu, seçim günü asker orada ne arıyordu sorusundan bağımsız olarak sorulamaz.
Peki okullarda çekilen ve geçen hafta dolaşıma giren bu fotoğrafların konuşmadığımız esas manası ne? Hangi mesaj verilmeye çalışılıyor? ‘Yarım kalan bir işi tamamlamaya geldik’ mi? ‘Ne olursa olsun, amaca ulaşılacak’ mı? ‘Naif, anne kuzusu öğretmenlerin yapamadığını yapmaya, onlara direnenlerin hesabını sormaya geldik’ mi?
Bir devletin en vahşi olduğu anlar, ideolojik aygıtların baskıcı aygıtlarla iç içe geçtiği, birbirinden ayırt edilemez olduğu, aralarındaki temas ve kesişim noktalarının en görünür olduğu anlardır. Böyle anlarda varlığı doğal kabul edilen ideolojik aygıtların işlevlerinin ifşa olduğuna da şahit oluruz. ‘Eğitim sırası bizde’ diyen Özel Harekat Timinin fotoğrafı; devletin onlarca yıldır yüzü maskesiz, eli silahsız, yeni nesli ellerinde tutmuş eğitim neferleri aracılığıyla yarattığı yıkım hakkında düşünmemiz için de bir fırsat.
- Her gün biraz daha karanlık 05 Kasım 2016 00:30
- Gazeteciliğin karşısındaki iktidar Kuzey Dakota'da da aynı 22 Ekim 2016 00:13
- Gazeteciler neden oturma eylemindeydi? 15 Ekim 2016 00:29
- Bundan sonrası anlatım bozukluğu 08 Ekim 2016 04:40
- Etkisiz hale getirilen barış umudu ve habercilik 01 Ekim 2016 00:52
- Çıkışımız var mı? 24 Eylül 2016 00:51
- Zamanın ruhu dayanışmada saklı 17 Eylül 2016 00:06
- En büyük, en ezen ve suçu görülmeyen... 10 Eylül 2016 00:51
- Net, yürekli, çalışkan bir muhabir 20 Ağustos 2016 00:51
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Ne zaman, ne için gazetecilik? 06 Ağustos 2016 00:54