HDP yoksa yeni bir anayasa da yoktur!
Fotoğraf: Envato
Başbakan Ahmet Davutoğlu, HDP ile yapacağı görüşmeyi iptal ettiğini önceki gün Başbakanlık İnternet Sitesi’nden duyurdu.
Davutoğlu, bütçe, reformlar, iç tüzük ve özellikle de “yeni anayasa” konusunu değerlendirmek üzere Mecliste grubu bulunan partilerden randevu istemişti.
Başbakanlıktan yapılan açıklamada, randevunun iptalinin gerekçesi, “Son bir hafta içinde, HDP yöneticileri tarafından yapılan açıklamalar, ülkeyi kutuplaştırmayı amaçlayan, asgari siyasi nezaketten uzak, milletimizin birlikte yaşama yönündeki kadim kültürü ile bağdaşmayan, çatışma ve gerilimden medet uman sığ bir siyasi tutumun yansımasıdır. Bu yaklaşım ile HDP yöneticileri siyaseti sorun çözme aracı olarak değerlendirecek bir siyasi olgunluğa sahip olmadıklarını bir kez daha ortaya koymuşlardır. Bu üslupsuz yaklaşımla görüşmenin, aynı masayı paylaşmanın anlamı kalmamıştır....” denerek açıklandı. Ki, gerekçe dikkate alındığında bu aynı zamanda Hükümetin HDP ile bütün ilişkilerini de askıya alması olarak anlaşılabilir.
GÖRÜŞMEYİ KİM ENGELLEDİ?
Oysa politik ortamı son haftalarda yakından izleyenler görecektir ki, ortamı geren, karşıtlarını “vatan haini”, “terörist destekçisi”, “casus” gibi ağır ve kabul edilmez nitelemelerle suçlayan, hatta onlara kürsülerden "alçak", "şerefsiz", "namussuz" demekten çekinmeyenler iktidar mensupları, Cumhurbaşkanı ve Başbakandır.
HDP ise birkaç hafta öncesine göre bile yakın zamanda daha ılımlı nitelemeler yapmakta, en azından küfür, hakaret denecek sözlerden kaçınmaktadır. “Birlik-bütünlük” açısından da en çok kaygı duyan partinin HDP olduğunu söylemek ise herhalde şovenizmin gözünü karartmadığı, ortalama akla sahip herkesin göreceği bir gerçektir.
Dahası Başbakanın randevu talebiyle randevun iptali arasında sadece birkaç gün vardır.
Bu da akla ister istemez; ya Erdoğan-Davutoğlu katında HDP’ye yönelik yeni bir “değerlendirme” yapıldığını ya da Davutoğlu’nun önce randevu isteyip sora Erdoğan’la “istişare ettiği!”, onun HDP’yle görüşmeye karşı çıktığı gelmektedir.
AKP’li vekiller ve yandaş basında HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından HDP’nin kapatılmasına kadar HDP’yi hedefe koyan senaryolarla birlikte ele alındığında “HDP’yle görüşme iptali” nin Meclisin meşruiyetine varan yeni tartışmalara kapı açacağını söylemek yanlış olmaz.
OLSA OLSA AKP ANAYASASI OLUR!
Başbakanın parti başkanlarıyla toplantısında özellikle yeni bir anayasa için uzlaşma arayacağı, en azından dört partinin ortak ilkeler etrafında bir yeni anayasa çalışmasını talep edeceği dikkate alındığında, HDP’nin dışlanmasıyla gerçek bir anayasa yapılmasından vazgeçildiği, daha ilk toplantı yapılmadan ortaya çıkmıştır. Çünkü bu başlangıçtan çıkabilecek “yeni anayasa” olsa olsa “yeni AKP anayasası” olabilir!
Çünkü programları ve nasıl bir Türkiye istedikleri dikkate alındığında, mevcut 1982 Anayasası’nı değişmesine en çok ihtiyaç duyan parti HDP’dir. Çünkü HDP, Kürtlerin statüsünün, “Özerklik talebi dahil” Kürtlerin isteklerinin garanti altına alınmasını istiyor.
Yani HDP gerçekten yeni bir anayasa isteyen tek partidir. Diğer partiler ise, en fazla mevcut statükoyu koruyan bir anayasa içinde atraksiyonlar yapılmasını istemektedir.
BU MECLİS İŞLER Mİ?
HDP dışlandığına göre burada; “Meclisteki 59 milletvekilini, geniş bir uzlaşı isteyen “yeni anayasa” sorununda bile dışlayan bir zihniyet bu Meclisi çalıştırabilir mi; çalışırsa, Meclis dünya ve Türkiye halkların karşısında, uzun süre meşruiyetini koruyabilir mi?” sorusu gündeme gelmektedir.
Çünkü ülkede yüzde 10.5 oy almış olsa da HDP Meclis’in üçüncü büyük, sadece ağırlığı değil “özgül ağırlığı”da yüksek bir partidir. Dolayısıyla HDP dışlandığında sadece 59 milletvekili çalıştırılmamış olmakla kalınmıyor, Ortadoğu’nun en dinamik halkı, Kürt halkı ve HDP’nin Mecliste olmasını önemseyen geniş bir toplumsal kesimin temsilcileri fiilen Meclis dışına itilmiş olmaktadır.
HDP’nin Mecliste dışlanmasını, AKP ve MHP, “milli ve yerli bir Meclis” hayallerine uydurmaya çalışacaktır. Ama CHP’nin bunlara razı olup diğer iki partiye, hangi gerekçeyle olursa olsun ayak uydurması, CHP’yi AKP ve MHP’yle aynı safa itecektir. Ki, bakıldığında, “yeni dönem”, CHP’ni “iki koltukta birden otuma” lüksünün de sonuna gelindiğini de işaretidir.
ODTÜ; CİZRE, SİLOPİ OLUR MU?
Dün bu köşede çıkan “Asıl siber saldırı ODTÜ’ye yapılıyor!” başlıklı yazıda, ”Kampanyanın başına henüz Başbakan ve Cumhurbaşkanı geçmemiş görünmemektedir. Ama yakında bilmem kaçıncı ‘muhtarlar toplantısı’nda ya da bilmem hangi tesis açılışında ‘Ey ODTÜ Rektörü!’ diye başlayan, ‘yerli ve milli üniversite’ çözümlemeleri duymaya başlarsak şaşırmayacağız.” denmişti ama Cumhurbaşkanı bizlere “muhtarlar toplantısı” na kadar bekletmedi. Daha o günü akşamında Cumhurbaşkanı ODTÜ’ye karşı YÖK’ü göreve çağırdı.
Önceki gün akşamı İstanbul’daki Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen “Asım’ın Neslinden Bir Usta Recep Tayyip Erdoğan” programında konuşan Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, “Utanmadan, sıkılmadan ODTÜ’de namaz kılan gençlere saldırıyorlar. YÖK gereği neyse yapmalı. Bunun takipçisi olacağız” dedi.
Böylece Cumhurbaşkanı ODTÜ’yü hedefe koyup, rektöründen akademisyenlerine, öğrencilerinden üniversite tarihine kadar yönelen saldırının başına geçmiş oldu.
Cumhurbaşkanı YÖK’ü görev çağırıp, “takipçisi olacağız” dediğine göre, YÖK’e de “Siz bir şey yapmazsanız sizin de ensenizdeyim” demiş olmakla kalmadı, yandaş medya merkezli kara propaganda mekanizmasının durumdan görev çıkararak, şimdi de ODTÜ’yü karalamak üzere yalan haber bombardımanını başlatmasının da önünü açmış oldu.
Gezi ile ilgili Kabataş yalanını” biliyoruz.
“Bir hanım kardeşimiz geziciler tarafından taciz edildi” diye ortaya atılan yalan iki buçuk yıldır, yalan haber olduğu pek çok kanıtla ortaya çıkarıldığı halde, Cumhurbaşkanı ve yandaş medya tarafından bugün de sürdürülmektedir.
“ODTÜ’de namaz kılanlara saldırıldı” haberi de ikinci bir “Kabataş vakası”dır. Ama göreceğiz ki, bu yalan ODTÜ’ye ve az çok üniversite kalma kaygısı taşıyan üniversitelerin “yerli ve milli üniversite” kalıbına sokulması için kullanılacaktır.
Peki ODTÜ’ye yönelik, AKP milletvekili Aydın Ünal’ın “Cizre’ye Silopi’ye nasıl girdiysek ODTÜ’ye de gireriz” hayali gereçekleşir mi?
Erdoğan-Davutoğlu yönetimin girdiği yol dikkate alındığında bunu olmayacağını söylemek aşırı iyimserlik olur. YÖK’ün müdahaleleri, emniyetin, yerel yönetimin ve idarenin baskıları sonuç vermezse, tanklarla ve sokak savaşlarıyla sonuç almak alışkanlığı olan bir Hükümetin ODTÜ’ye de tanklarla girmesi neden beklenemez olsun ki?
Kim bilir belki de böyle girdiklerinde ODTÜ’de havai fişek, molotof yapmaya yarayan gazoz şişesi depoları, laboratuarlarda patlayacı yapmaya yarayacak, potasyum nitrat, amonyum nitrat, türlü çeşitli asitler bulurlar!
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44