Zulümlerden zulüm, ölümlerden ölüm altında yeni yıl
Fotoğraf: Envato
TİHV’nin (Türkiye İnsan Hakları Vakfı) 26 Aralık tarihli raporunun girişiyle başlamak yararlı olacaktır: “16 Ağustos 2015 tarihinden bu yana başta Diyarbakır, Şırnak, Mardin ve Hakkari olmak üzere toplam 7 ildeki, en az 17 ilçede, resmi olarak tespit edilebilen 56 süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşmiştir. Bu yasaklar süresince insanların en temel yaşam ve sağlık hakları ihlal edilmiş olup TİHV Dokümantasyon Merkezi verilerine göre en az 124 sivil sadece resmi sokağa çıkma yasağı ilanı olan zaman dilimleri içerisinde bu bölgelerde yaşamlarını yitirmiştir.”
İşlerine geldiği zaman Anayasa’yı hatırlayan muktedirler yaşama, barınma, sağlık ve eğitim haklarının kabaca ihlalini unutmuş gibiler! Daha önce de defalarca belirtildiği gibi 1930’ların “Türk ırkından olmayanların bir tek hakkı vardır: Türk ırkından olanlara hizmetçilik/kölelik” zihniyeti hâlâ geçerli! Tanklarla, toplarla, kurşunlarla, yakılıp yıkılan şehirler ve her gün öldürülen insanlarla kafamıza vurarak bu ilkel zihniyeti hatırlatıyor egemenler.
Üç temel amaç güdülüyor:
1. Kürtlere savaş açarak itaate ve statüsüz yaşamaya zorlamak,
2. Bu savaş üzerinden toplumu esir almak,
3. Her yolu deneyerek iktidarı elde tutmak.
Sorun/problem çözme yeteneğine sahip bir toplum olmadığımız çok açık. Eğitim sistemi, devlet geleneği ve militarist bakış, sorunları analiz etme ve makul çözümler bulmak yerine güçlünün hukuku altında en kanlı yöntemlerle sorunları derinleştirmeyi dayatmıştır her daim.
Geçmişle yüzleşmeyi reddeden ve katiller/tecavüzcüler/hırsızlar/nefret suçluları için cezasızlığı adeta bir kural haline getiren bir toplumun sağlıklı olması mümkün müdür? Ahlaksızlığın tavan yaptığı hasta bir toplum halindeyiz ne yazık ki.
Bir zihniyet çocukları ve kadınları her fırsatta neden katleder? Bir toplum gençlerinden neden bu kadar çok korkar? Bir toplum yaşamak ve varlığını sürdürmek için neden iç/dış düşman yaratır? Bir toplum barış içinde yaşamayı neden istemez? Üretkenliği ve bilimselliği ile hemen her yıl dünya sıralamasında yer alan üniversitelerle neden savaşır bir toplum?
“Büyümez ölü çocuklar” diye yazmıştı N. Hikmet. “Bir sorunu çözmek için aynı yöntemi uygulayıp farklı sonuçlar beklemek aptallıktır” demişti A. Einstein. “Karabasan gecelerin sabahında/direnmek kalırdı Kürde/Çünkü yasamanın bir diğer adı direnmektir” diyordu M. Anter. “Ne İskender takmışım/Ne şah ne sultan/Göçüp gitmişler, gölgesiz” diye haykırmıştı A. Arif.
Yeni yıla annesiz/babasız/kardeşsiz/komşusuz/öğretmensiz girecek çocuklar ile çocukları öldürülmüş annelerin/babaların acısını anlayabiliyor muyuz acaba?
Ölümlerin olmadığı bir yıl dileğiyle…
- Nobel bilim ödülleri ışığında Türkiye'ye bakmak 20 Ekim 2016 00:29
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! (2) 06 Ekim 2016 00:07
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! 22 Eylül 2016 00:52
- Bu kaos ve kabus ortamında barış olası mı? 25 Ağustos 2016 00:32
- Kentlerimiz ve demokrasimiz 11 Ağustos 2016 01:00
- Darbe girişimi, normalleşme ve demokrasi 28 Temmuz 2016 00:51
- Su uyur, Milli Eğitim Bakanlığı uyumaz 14 Temmuz 2016 01:00
- Ne yazmalı ve ne yapmalı? 30 Haziran 2016 00:52
- Militarist ve gerici eğitimle nereye? 16 Haziran 2016 00:52
- Paranın padişahlığı ve güçlünün hukuku 02 Haziran 2016 01:00
- Bilim karşıtlığı, yozlaşma ve faşizm 19 Mayıs 2016 00:52
- Yüzleşemediğimiz için yozlaşıyoruz! 05 Mayıs 2016 01:00