05 Ocak 2016 01:00

Worley'in mücadelesi

Worley'in mücadelesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İki soruyla başlayalım.
Bir sporcu vücudunun doğal olarak ürettiği bir şey yüzünden avantaj sağlamakla suçlanabilir mi? LeBron James, Usain Bolt ya da Michael Phelps, sahip oldukları atletik üstünlük sebebiyle spordan men edilebilir mi?
Spor dünyasının 2. soruya yanıtı “Elbette hayır”, 1. soruya yanıtı ise “Kadınsa evet.”
“Erkeğin üstünlüğü”, erkekle kadının aynı spor sahasında yarışmasını engelleyen yeryüzünün en güçlü tabularından biri. Bu yüzden sporu yönetenlerin en güçlü kaygısı bu ayrımın tartışmasız yerine getirildiğinden emin olmak. Spor dünyasının bunu garantiye almak için belirlediği yöntem hormon testi. Kadın sporcularda belli bir testosteron seviyesinin üstünün avantaj getirdiğine inanılıyor*. Bu durumda vücudu belirlenen seviyenin üzerinde testosteron salgılayan kadın sporcular ya müsabakalardan men ediliyor ya da hormon dengelerini değiştirmeleri salık veriliyor.
Son yıllarda IOC’nin belirlediği standartlara uymayan kadın sporcular Caster Semenya, Dutee Chand, Santhi Soundajaran gibi isimlere yaşatılanlar, bu politikanın ne kadar acımasız olduğunu ortaya koydu. Dış görünüşleri “yeterince kadınsı olmadığı” iddia edilen bu sporcular, bir nevi cinsiyet testine maruz kaldı ve spordan men cezaları aldı. Spor hayatı bitirilen, madalyaları elinden alınan, iki kez intihara kalkışan Hindistanlı Tamil atlet Soundarajan’ın yaşadıkları yeterince ibretlik değilmiş gibi, 2012 Londra Olimpiyatları öncesi 4 kadın atlet ameliyata zorlandı**. Ameliyatın hedefi testosteron salgılayan “inmemiş testis”leri almak ve kadınları “normalleştirmek”ti. Ancak cerrahi müdahaleler, kadınların klitorisinin küçültülmesiyle sonuçlandı ve atletler, eskisi gibi östrojen de üretememeye başladı. Genç kadınlarda “Menopoz sonrası durum”a yol açan bu hormon yetmezliği, spor hayatlarını derinden etkiledi.
Ameliyat bu konudaki en agresif örnek olarak karşımıza çıksa da, atletleri dış müdahaleyle testosteron seviyesini azaltmaya zorlamanın başkaca yöntemleri de var.
Spor dünyası, bir süredir bu dayatmalara karşı mücadelesini CAS’ı ayrımcı bulduğu için ülkesi Kanada’daki Ontario İnsan Hakları Mahkemesine taşıyan trans kadın bisikletçi Kristen Worley’i konuşuyor. IOC’nin Ontario Mahkemesi’nden söz konusu başvuruyu reddetmesi yönünde talepte bulunmasının ardından mevzu yeniden gündeme girdi.
Yukarıda saydığımız 3 kadın atletin aksine Worley, trans kadın, dolayısıyla vücudu androjen üretmiyor. Kendisine dayatılan “hormon düzenleme” müdahalesini uygulaması halinde vücudunun doğal olarak ürettiği testosterondan mahrum kalacak. Bu da hormon yetmezliği yaşaması ve spor yapamayacak hale gelmesi anlamına geliyor.
Worley, kendisine yönelik cinsiyetçi dayatmanın sağlığını ve spor hayatını tehlikeye attığını belirterek sporu yönetenlere karşı uzun soluklu ve ağır bedelleri olacak bir mücadele veriyor. Ancak onun mücadelesi sayesinde, sadece erkek egemen düzene uyması için uydurulan ve spor dünyasını kontrolü altında tutan bilim dışı politikaların sorgulanması, meselenin hem kalbinde hem de derinlerinde yatan “karma spor” tabusunun da tartışılması sağlanıyor. Gündem izin verirse önümüzdeki haftalarda bu köşeyi buna ayıracağız.

*”İnanılıyor” diyorum çünkü IOC’nin kendi çalışması dahi bunu bilimsel olarak destekleyemiyor. (http://press.endocrine.org/doi/pdf/10.1210/jc.2014-1391)
**IAAF, ilk olarak iddiayı yalanlasa da sonradan gerçek olduğu kabul edildi. Ameliyatları yapan Dr. Charles Sultan, Sports Integrity Initiative’e konuştu. (http://www.sportsintegrityinitiative.com/sports-gender-policies-an-affront-to-human-rights/)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa