Politik bir eylem olarak gazetecilik
Bir zulme, acıya, kıyıma tanık olmak, aslında ona müdahil olmak demek. Bu müdahillik, tanığa çetin bir sorumluluk yüklüyor: Duyduğunu dinleyen bir kulağa aktarma, tanık olduğunu söyleme sorumluluğu.
Söyleme sorumluluğunun hayata geçtiği, daha aktif bir pozisyon olan tanıklık etmek ise politik bir eylem. Zulmü, kıyımı gördüğünde başkasına aktarmazsan, söyleyerek eylemezsen, failin suç ortağına dönüşürsün. ‘Bu oldu, ben gördüm’ demek, yok sayılanı var kılan, ters yüz edilen gerçeği sağaltan bir eylem olabilir.
Abluka altındaki kentlerde canlarını tehlikeye atarak zulmün ve direncin haberlerini yapan gazetecilerin bunca tehditle karşılaşmasının önemli bir nedeni, olanlara tanıklık ediyor olmaları. Dargeçit’te, Sur’da, Cizre’de, Silopi’de sahadan habercilik yapmak, politik olarak çok güçlü bir eylem. Cumhuriyet’ten Ayşe Yıldırım’ın ‘Bölgedeki gazeteciler taraf olarak yaftalanmaktan kurtulamıyor’ diye ifade ettiği, gerçeğe yakın durunca tarafsızlığı kaybetmekle suçlanmak bu politik güce işaret ediyor. Çünkü gazeteciler bölgede hak ihlallerine tanıklık ettikçe, muktedirlerin kurduğu anlamlar dünyasında kocaman yarıklar oluşuyor. O yarıklardan muktedire dair en net biçimde görünen ise, yazık ki sadece acımasızlık.
‘MUTLAKA BEN İZLEMELİYİM’
Evinden alınıp bir spor salonuna götürülen, sorgulandıktan sonra darbedilen DİHA Silopi Muhabiri Nedim Oruç’un yaşadıkları, 20 yıl önce gazete bürosundan ‘Bu haberi mutlaka ben izlemeliyim’ diye çıkan Metin Göktepe’nin gözaltı öyküsüne ne kadar da benziyor. Meslektaşları ve bazı siyasetçilerin duyarlılığının ve sosyal medyada çıkan sesin etkisiyle Nedim Oruç kaybedilemedi. Polis, gözaltını itiraf etti. Gazeteci, çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Tutuklanma gerekçesi örgüt propagandası yapmak.
Geçen yıl Metin Göktepe gazetecilik ödülü alan Jin-Ha Muhabiri Zehra Doğan teşekkür konuşmasında ‘Metin Göktepe benim için hiç ölmeyecek bir kahraman’ demişti. Zehra Doğan’ın sözünü ettiği kahramanlık, mağdurun yanından gerçekliği görme, gördüğünü anlatma, anlatarak eyleme iradesi ile ilgili olsa gerek. Taraf olma - tarafsız kalma mengenesinde tarif edilemeyecek bu irade, egemenler için korkutucu olabiliyor. Nedim Oruç gibi propaganda yapmaktan tutuklanan Vildan Atmaca, Beritan Canözer, casusluktan cezaevinde olan Can Dündar, Erdem Gül, gözaltında dövülerek, yol ortasında kurşunlanarak öldürülen gazeteciler; hepsi gerçeğe tanıklık etme iradesiyle habercilik yapıyorlardı. Bu, politik bir iradedir.
Ekim ayında Silvan’da haber takibi sırasında Gazeteci Serhat Yüce’nin başına sivil polis tarafından hakaretler eşliğinde silah dayanmıştı. O anları kaydeden Özgür Gün TV Kameramanı Murat Demir’e ‘Polis size karşı neden bu kadar öfkeliydi’ diye sormuştum. Yanıtı yalındı: ‘Burada her gün bir saldırı, her gün bir bombalama var. Devlet bizim buradan görüntü çıkarmamızı istemiyor.’
YARIKLARDAN GÖRÜNEN...
A Haber televizyonunda yayımlanan ‘Arka Plan’ programında, geçen pazar yine dünyanın sırrı çözüldü. Programda ‘HDP ve PKK kimin taşeronu’ diye saatler boyu yüksek perdeden tartışıldı, bu işin içindeki ‘üst akıl’ arandı. Laf önce Selahattin Demirtaş’ın Rusya ziyaretine ve sonra tabii ki Ermenilere (Ama Ermeni olduğunu gizleyen Ermenilere) geldi. ‘PKK’da bunlardan çok var’ dendi. ‘Müslüman Kürtler nerede?’ diye serzenişler söylendi. Burada yazıp yeniden dolaşıma sokmanın zül olduğu hedef göstermeler, milliyetçi tribün hezeyanları sürdü gitti.
Benzeri çok. Gelin görün ki, TV ekranlarında bütünlüğü korunmaya çalışılan anlamlar dünyasında, gerçeğin açtığı kocaman yarıklar var. O yarıklardan görünen ise acımasızlıktan başka bir şey değil.
HÊVÎ/UMUT
Bugün Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan’ın Paris’te öldürülmesinin üçüncü yıl dönümü. Üç yıl sonra, Kadın aktivistler Fatma Uyar, Pakize Nayır, Sêvê Demir’in bu kez Silopi’de öldürülmüş olması ne anlama geliyor? Cevap için değilse de sorunun bağlamını anlamak için Yüksel Yavuz’un Kürt kadınların siyasal mücadelesine ışık tutan belgeseli Hêvî/Umut izlenmeli. Kendisiyle yapılacak röportajın hemen öncesinde suikasta uğrayan Sakine Cansız, yakınlarının anlatımıyla filmde yer alıyor. Daha önce Diyarbakır ve Mardin’de gösterilen Hêvî/Umut’un İstanbul gösterimi henüz gerçekleşmedi. Geçenlerde Londra Kürt Film Festivali’nde bir seyirci, Yönetmen Yüksel Yavuz’a ‘Bunca katliam, Sakine Cansız ve arkadaşlarının öldürülmesi üzerine, bu filmin adı nasıl Umut olabiliyor’ diye sordu. Yönetmen şöyle cevap verdi: ‘Kadın hareketine bakınca bu filmin adı ancak Umut olabilirdi.’
Evrensel'i Takip Et