Bir video, bir soru ve yanıtlar
Fotoğraf: Envato
Televizyon kanallarında önceki akşam bir video yayımlandı. Bu videoyu TV kanalları yayımlamaya cesaret ettiklerine göre, herhalde bizzat Genelkurmay servis etmiş olmalı. En azından onun bilgisi dahilinde olmalı.
Videoda “keskin nişancı” olan (öyle anlaşılıyor) kişiyle komutanı arasındaki konuşma, nişancının tüfeğinin dürbününden görünen görüntüler var. Görüntüde bir sokağın köşesinde üç kişi görünüyor. Keskin nişancı önce birisini vuruyor. Sonra ikincisini vururken komutan ya da nişancının yanındaki arkadaşı, müdahale ediyor, “Ayağından, ayağından vur” diyor. Keskin nişancı “hedefteki kişiyi” ayağından vuruyor. Bu arada nişancı yüksek sesle Kur’an’dan, öyle sıradan Müslümanların bilmeyeceği ayetler okuyor. Ama video biterken keskin nişancı soruyor: “Komutanım, bu kişiye yardıma gelecek kişileri de vurayım mı?”
Komutanın yanıtı yok videoda.
Videoyu yayımlayanlar; 1- Bakın biz sokakları denetliyoruz ve burnunu dışarı uzatanı vururuz. 2- Biz inançlı, iman sahibi kişileriz. Kur’an’dan ayetler okuyacak kadar da eğitimliyiz 3- Biz hedeftekileri mecbur kalmadıkça öldürmüyoruz “ayağı”ndan vuruyoruz... gibi mesajları bir arada veriyor.
Ama bu videoda eğer, “Sokaktaki cesetleri almak ya da yaralılara yardım etmek isteyenleri vuruyoruz” diyerek, halkın sindirilmesi amaçlanmışsa, bu soru kasten videoda bırakılmış; aksi halde ise “sehven” kalmıştır.
DEMEK Kİ CESETLERİN ALINMASINI ÖNLEYEN ‘KESKİN NİŞACILAR’MIŞ!
Çünkü; “Komutanım, bu kişiye yardıma gelecek kişileri de vurayım mı?” sorusu çok açık biçimde gösteriyor ki; bundan önceki uygulamalarda, vurulan kişilere yardım için gelen sivillere ya da cesetleri sokaktan almak isteyenlere doğrudan güvenlik güçleri ateş açarak engel olmuştur. Böylece Hükümetin “Cenazelerin sokaktan kaldırılmasını engelleyen teröristlerdir” ya da “Sokaktaki sivil ölümlerin tümü teröristler tarafından yapılmaktadır” iddiası bu video ile artık geçersiz hale gelmiştir.
Çünkü askerin “Yardıma gelenleri de vurayım mı?” sorusu, daha önce böyle bir uygulamanın yapıldığını, yaralananları ya da ölüleri sokaktan almak isteyenlerin vurulduğunu göstermektedir. Dahası şunu söyleyebiliriz ki, sokakta günlerce alınmasına izin verilmeyen cesetler, “Bakın biz istemezsek cesetleriniz sokakta çürür” denerek, sivillere gözdağı vermek için olduğu kadar aynı zamanda bir “tuzak” olarak da kullanılmaktadır.
BÖLGEDE KOŞULLAR GİDEREK AĞIRLAŞIYOR
Elbette bölgede, özellikle de sokağa çıkma yasakları eşliğinde sürdürülen operasyonların yol açtığı sorun “keskin nişancılar”dan ibaret değil.
* Üç Kürt kadın siyasetçinin infaz edilmesi,
* Sivil ölümlerin her gün artması, sokak ortasında alınmasına izin verilmeyen cesetler,
* Yasaklar bölgesindeki halkın artık ayı da geçen sokağa çıkma yasaklarının getirdiği açlık ve öteki insani sorunların da baskısıyla beyaz bayraklar eşliğinde evlerini terk etmek zorunda kalması,
* Tankların ve zırhlı araçların ablukasında kentlerde savaşın sürmesi...
Ve HDP’nin yöneticileri ve milletvekillerine yönelik Cumhurbaşkanı önderliğinde sürdürülen dokunulmazlığın kaldırılması, bölgede yerel yöneticilerin gözaltına alınması ve yerel yönetimleri birer suç merkezi olarak gösterme kampanyası da hız kesmeden sürüyor.
SANKİ GÜNLÜK GÜNEŞLİK BİR ÜLKE!
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi olup biteni büyük bir soğukkanlılıkla izlemekle de kalmıyor; “Operasyonlar sonuna kadar sürecek” mealli konuşmalarla bu vahşi uygulamaları sürdürenlere cesaret veriyor.
Yandaş basın ve Hükümetin gayriresmi sözcüsü sayılan çevreler ise halka, yakında operasyonların biteceğini ve yakılıp yıkılan kentlerin yeniden TOKİ tarafından inşa edileceğini vadediyorlar.
Ve bu her boyutuyla çatışmanın savaşa dönüşme eğiliminin bölgedeki gelişmelerle de birleşmeye yöneldiği ortamda Meclis Başkanı, dün “Anayasa Uzlaşma Komisyonu”nun oluşturulması için Mecliste grubu bulunan partilere çağrı yaptı.
Bölgede savaş etkenleri yükselirken, Erdoğan-Davutoğlu ikilisi ülkede her şey günlük güneşlikmiş gibi, ama daha çok da bu dumanlı havadan yararlanarak başkanlık sistemli bir “AKP Anayasası” için harekete geçtiler ve bu doğrultuda adım atmaya devam ediyorlar. Bunun önünde engel olarak gördüğü Kürt siyasetini ve HDP’yi de ezerek, amaçlarına varmayı hedefleyen Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, bu hengameden siyasi arenada yaratacakları dalgalanmalarla çıkmayı hesaplamaktadır.
Ama, “Bu plan tutar mı?” derseniz, bu soruya evet yanıtı vermek zordur. Ama tutmaması için Türkiye’nin demokrasi güçlerinin, ilerici demokrat güçlerinin mücadelesi ön koşuldur.
METİN’DEN GÜÇ ALARAK İLERLEYECEĞİZ
Dün Metin Göktepe’nin katledilmesinin 20. yılıydı.
Katledilmesinin yıl dönümü nedeniyle; bir yandan Evrensel çalışanları ve “Hepimiz Metiniz” diyen gazeteciler kuşağından gazeteciler öte yandan gazeteciliği Metin’in öldürülmesinden sonra yeniden sorgulamış her kuşaktan gazeteciler olarak onu bir kez daha andık.
Gazetecilik, masa başındaki yanı da dahil, bir “masa başı” mesleği değildir. Tersine gazeteci, muhabirinden editörüne, dağıtıcısından teknik işlerini yapanlara kadar her gün yeniden yeniden sınanır.
Bu yüzden de Metin Göktepe’nin her yıl yeniden anılması, aslında gazeteciliğimizin her yıl yeniden muhasebesinin de yapılması olarak gelişti. Pek çok gazeteci arkadaşımız da nitekim her 8 Ocak ya da “Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri”nin verildiği 10 Nisan’da Türkiye’deki gazeteciliğin geldiği yeri sorgular.
Aradan geçen 20 yılda Metin Göktepe, işte bu sorgulamanın simgesi oldu. Öyle ki onun genç bir heykeltıraşın özel emeğinin eseriymiş duygusu uyandıran düzgün yüz ölçüleri, onun da ötesinde yüzündeki (Yüzünden çok gözlerinde parlayan) o aydınlık gülümsemesi, 20 yıldır bizler için hem geleceğe umutla bakmanın, öz güvenin, gerçeği ulaşmak için hayatlarımızı bile ortaya koymayı göze alan cesaretin de simgesi oldu.
İşte bugün bölge illerinde hayatlarını ortaya koymakla sınanan (iliştirilmiş olmayan) gazeteciler bunu günün her saatinde yeniden yeniden kanıtlıyorlar.
İşte sadece gerçeği haber yaptıkları için cezaevlerine atılan, “vatan haini” “casus”, ”bölücü”... suçlamasıyla karşı karşıya kalan Can Dündar, Erdem Gül ve daha 32 gazeteci...
Evet gazeteciliğimiz kendi tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor. Devlet ve Hükümeti ele geçiren güçler, ellerindeki her olanakla gerçek peşinde koşan gazeteciliği, egemenlerin hınk deyicisi çizgisine zorluyorlar. Ama öte yandan gazetecilik bu ağır koşulların üstesinden gelmek için gazetecilik etiğine daha sıkı sarılıyor, gazeteciler, kendilerini yeni sınavlardan geçmek üzere hazırlıyorlar.
Evet, şimdi böyle zor bir sınavdan geçiyor gazeteciliğimiz.
Metin Göktepe geleneğinin simgesi olduğu gazeteciliğe bağlanarak ilerleyeceğimiz bu sınavdan da başarıyla çıkacağız.
Bundan kaygı duymak için bir neden yok!
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44